Dün öfkeyle köpüren deniz bugün çarşaf gibi sakindi, öyle ki kıyıya vuran dalgaların altında kalan her çakıl taşının pırıltısı bulunduğumuz yerden bile görülüyordu.
Doğurmuş,doğurmamış
Doğurduğunu bağrına basmış
Doğurduğunu bağrına bile basamamış
Doğurmadığını bile bağrına basmış
Kendi anne olan vicdanı anne olan
Ruhu anne olan
Bütün kocaman yürekli kadınların anneler günü kutlu olsun
Gidenler nur olsun,kalanlar sağ olsun❤
#AnnelerGünü
Ruhumdaki boşluğu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Hayata olan kayıtsızlığım öyle nüksetti ki şu bir kaç günde, nefesi bile zorunda olduğundan soluyor şu ciğerlerim. Geceyi gün, günü gece ediyorum. Uyanmak dahi gelmiyorken içimden, hayata karışıyorum mecburiyetten. Bir o yana, bir bu yana sürüklenip duruyorum ama inanır mısınız az önce attığım satırda ne yazdım onu bile anımsamıyorum. Yaşayan ben değilmişim gibi hissediyorum. Gülemiyor, ağlayamıyor, insanı insan yapan hiç bir hareketi sergileyemiyor, duygularımı hissedemiyorum. Bana ait bir anı, bir can yokmuş gibi, sanki doğduğum günden bugüne değin sadece etten bir duvardan ibaretmişim gibi.. Kurlu bir robot gibi yapmam gerekenleri yapıp, kayboluyorum boşlukta. Yalnızlaşmak istedikçe kalabalığın ortasında buluyorum kendimi. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyor, buna da katlanmak dışında bir şey yapmıyorum. Yaşamak istemiyorum. Elimi kolumu bağlayan prangalardan kurtulup hikayeme yakışacak en güzel sonu yazmaya çalışırken yakalıyorum parmaklarımı. Bile isteye kırıyorum kalemi ve kurtuluşumdan ediyorum beni. Bağlıyorum bileklerimi kırmızı iplerle. Gece sinsi bir yılan misali çökerken boğazıma, ölmeyi diliyorum usulca. Yalnızca ölmeyi.
(Yazı şahsıma aittir.)
"İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne"
demisti Maksim Gorki:
"İste asıl cinayet bu, utanılacak bir cinayet..."
İnsanlar gün içinde kabalıkları, kalabalıklarıyla ne kadar da incitiyorlar değil mi ruhumuzu?
Kalbimizi nasıl da kırabiliyorlar.
Oysa Platon şu nasihatte bulunur:
"Nazik olun. Çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor..."
Dikkat ediyor muyuz buna ?
Anlamaya çalışıyor muyuz insanları yargılamadan önce ?
Unutuyor muyuz yoksa herkesin bir kalbi olduğunu?
Pessoa'dan bir alıntı yapayım yeri gelmişken:
"Kimseyle alay etme.
Kimseyi küçük görme.
Kalbinin en ücra kösesinde bile yapma bunu.
İnsan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir"
Çoğu zaman unutsak da gerçek bu...
Ressam Van Gogh geçirdiği bir kriz sonrası kendisine sıktığı bir kurşunla yaralanıp evine geldiğinde şu sözü sayıklayıp
hayata veda etmişti:
"Hüzün sonsuza dek sürecek..."
Sürmesin, sürdürmeyelim..
insanları incitmeyelim.
Atinalılar, beni suçlayanların sizi nasıl etkilediğini bilemiyorum.
Ama öyle ikna edici konuşuyorlardı ki, az kalsın ben bile kim olduğumu unutacaktım. Buna karşın, tek bir doğru laf etmediklerini söylemem gerekir.
Sayfa 31 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okuyor
Sonra aramıza şehirler girecek,
Hiç karşılaşmayacağız.
Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.
Sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.
İnsan öleceğini biliyor ama yine de buna inanmıyor. Ölüm er telenebilir mi?
Bir yandan, bir gün ya da bir başka gün ölmek kaçınılmaz bir şey. İnsan, ölmeye yazgılı bir varlık, bu kaçınılmaz. Diğer yandan, şu ya da bugün ya da ölmek asla zorunlu değildir. Mantıksal olarak, asla zorunlu değil, ama uzun vadede asla ölmemek de saçma olurdu. Bütün
O zamanlar binlerce kilometre uzaktan bile birbirimize havadan haberleşip konuşabilirdik. New York 'ta tuhaf bir salgın hastalıgının patlak verdiği haberi geldi.
Geçer gider yeryüzünde en güzel nimetler bile, Zaman sınırlarını aşan düşüncelerimizle, Yaptığımız etki düşünenlere Bir tek o vardır, o kalır sonsuzluğa
Kitabe-i Seng-i Mezar
I
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda