Mimarın birine yüzlerce, binlerce, kesilmiş,
yontulmuş taş veriliyor, kendisinden bir saray yapması isteniyor. Bu öyle bir saray olacaktır ki içine giren kim olursa olsun, kendi eviymiş gibi, hangi odanın nerede bulunduğunu, hangi merdivenin nereden nereye götürdüğünü, hangi kapı açılıp hangi kapı kapanırsa hangi odadan hangi odaya geçileceğini
....
Adalet ezilenler için bir tuzaktır
Bu başlığı atarken bir avukat olarak biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim.
Zira adalet gibi insanlığın “yakıcı” taleplerinden birini böylesi bir önermenin konusu etmek, hele de bunu adaletle doğrudan ilişkili bir mesleğin üyesi olarak yapmak nereden bakarsanız bakın oldukça iddialı.
Tabii bu iddianın
" Sıradan bir gün, sıradan bir ay
7/24 her an tekrar ediyor. Hayatım işsiz 20'lerin ve yarının getireceklerinden korkmanın arasında. Komik olan şu ki, çocukken her şeyin mümkün olduğunu sanıyorsun. Ne zaman ki bir günü atlatmanın zorluğunu olduğunu anlıyorsun.
...
Önümde uzun bir yol var ama neden yerimde sayıyorum? Hayal kırıklığımı
Çiled idealin dışında, insanın, bir hayvan olan insanın, şimdiye dek bir anlamı olınadı. Dünyadaki varoluşunun hiçbir amaa yoktu; "İnsana ne gerek var?" sorusu yarutsızdı; insan ve dünya için isteme eksikti; her büyük insan yazgısırun ardında, nakarat olarak koca bir "Boşuna!" çınladı: İşte çileci idealin anlamı tam da bu:
İmam Karafî Şihabüddin Ebû'l-Abbas Ahmed b. İdris el-Mısrî el-Maliki (626-684),bir fıkıh usulü âlimidir. Fıkıh ilminde el-Furuk adlı çok değerli bir eseri vardır. Örnek bir fıkıh usulü âlimi olmasının yanında astronomi saati yapımı konusunda maharetli ve ender rastlanır bir kişidir.
Nefâisü'l-Usûl fi Şerhi'l mahsûl adlı eserinde
Gaj-gaj Dede bütün yaşlılar gibi gençlik yıllarına ait pek çok şey biliyordu. Ve elbette şu "Sizin ailenizde... " diye başlayan cümleyi o da söyledi. Dediğine göre dedem Taybuga, oğlu Kaysar Alp henüz beş yaşında iken, yiğit bir delikanlı olsun diye bir kurt inine bırakıp üç gün kurt yavrularıyla birlikte kalmasına göz yummuş. Bunu duyduğum vakit babama herkesin neden Kurtoğlu dediğini anladım.
Dede'yle sohbet ederken aile geleneğini iki bakımdan kesintiye uğrattığım için kendimden utandım. Soyumun cengaverliği de, aile ocağı da benimle son bulmuştu çünkü.
Benden sonra bizim ailemizin hikayesi de, o hikayeyi anlatacak kadınlar da olmayacaktı artık. Allah Sitare'yi benden aldığı gün kapanmıştı o kapı. Hayali gözümden hiç ayrılmadan geçen uzun yıllar boyunca onun yüzünden başka bir yüzü, onun sesinden başka bir sesi mahrem saymadım. Güzelliği zaman zaman başka güzellikler için de eridi, ama o bütün gördüğüm güzellerde ve güzelliklerde hep var oldu.
Mecnun Leyla'dan geçmiş, Mevla'ya varmıştı; bense Sitare'den hiç geçmemiş, yıldızımı güneşe katmış, güneşin ışığında hep yıldız parıltısı görmüş, dört kitabın manasını bir Elif okumuştum. Hakk'a yürüyüşüm hiçbir vakit onsuz olmamış, belki ondan olmuştu...
Çağımızın hastalığı Anksiyete (Kaygı) yoğun bir iç sıkıntısı, huzursuzluk, kolay giderilemeyen bunaltı ve endişe halinin tarifidir.Melek de ruhunu kıskıvrak saran ve kendini kaybolmuş hissettiren bu hastalıkla baş etmeye çalışıyor, kendini hatırlamaya ihtiyaç duyduğu zamanlarda çocukluğuna,en mutlu anılarının olduğu o eve gidiyordu.
Denizci ile o
Haydi bir ilk yapalım ve sanal bir müze gezisi ile başlayalım incelememize! Sizi yormadan bağlantıyı da buraya bırakayım: artsandculture.google.com/story/KAVxIqBek... Masumiyet Müzesi, 20. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un panoraması...
Aşk nedir?
Yeni Hayat isimli kitabında "Aşk teslim olmaktır," der
Kimselere söyleyemediğim bir sıkıntım var sevgili, kimselere gidemediğim, anlatamadığım bir sıkıntım var. Geceleri beni uyutmayan bir sıkıntım var. Rüyalarıma giren bir sıkıntım var. Aklıma geldiği anda nefes alışverişimi değiştiren, hızlandıran; kanı beynime sıçratan bir sıkıntım var. Kâh öldüren kâh güldüren bir sıkıntım var. Çözemiyorum onu.