“”Tutku” gibi, “üstün coşku” gibi sözcükleri öğreniyoruz ama kitabın sayfalarında kalıyorlar. Kimi kez onları ters-yüz etmeye, arkalarında ne olduğunu çözmeye çalıştığımızda ise anlatılan öyküler bir kadın ya da bir kerhane ya da bir afyon gecesi ya da bir savaş ile ilgili. Korkuyoruz. Tutkudan korkuyoruz, aşırı aşkla, aşırı sevenlerle alay ediyoruz. Yine de korkunç bir duygu özlemi içindeyiz.”
Sayfa 177 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap sevene, kitap delisi diyoruz. Kimseye at delisi dediğimiz yok. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At uğrunda iflas eden edene. İngiliz milletinin içkiye verdiği para, kitaba verdiğinin kaç misli, hiç düşündünüz mü? En güzel kitap bir kalkan balığı fiyatına. Alan nerede? Umumi kütüphaneler resmî ziyafetler kadar pahalıya mal olsa idi hükümetimizin daha çok iltifatına mazhar olurdu şüphesiz. Kitaplar bileziklerin onda biri kadar etse beyefendilerimizle hanımefendilerimiz arada bir okumak hevesine kapılırdı belki. Birçokları kitabı ucuz olduğu için almaz. Düşünmez ki kitabın tek değeri okunmasındadır. Bir değil birçok defalar okunmasında, çizilmesinde, tanınmasında. Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helak eden ne ahlâksızlık, ne bencillik, ne kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz. Hoca tanımadığımız için yardım görmemize imkân yok.
Reklam
O evde kitap yazmak ve onun geliriyle başka bir kitap yazıp o evi almak.
Pandemide eve sıkışıp kalınca adadaki bir arkadaşımıza ziyarete gittik. Çok sevdik ve burada bir ev açalım dedik. Kiralık bir ev olduğunu söylediler ve şimdiki oturduğum evi gösterdiler. Çok beğendiğim için hemen tuttuk. Antep'te dedemin dutluğu vardı. Oralarda dutluk demek, çeşit çeşit meyve ağaçlarının olduğu büyük bahçe demektir. Yani içinde dut, ceviz, erik, şeftali, kayısı, üzüm bağı ve ilkel bir ev de vardı. Benim çocukluğum böyle doğayla iç içe geçmiş bir çocukluktu. Şahane zamanlardı. İşte adaya gittiğim zaman dedemin dutluğuna gitmiş kadar mutlu oluyorum. Önde deniz var ama bir bahçe içindeyiz. Sağım solum her tarafı ağaçlarla dolu. Adadayken sabah kalkıyorum ve kahvaltıdan sonra saat ikiye kadar yazıyorum. Sonra bir yürüyüş yapıyorum ve ardından gündelik işlerle uğraşıyorum. "Kayıp Tanrılar Ülkesi" romanımı bu şekilde yazdım. O kitabın gelirleriyle de o evi satın alabildim. Yine "Bir Aşk Masalı"nı orada yazdım.
Ahmet Ümit / Buluşmalar /Eyüphan ErkulKitabı okudu
Kitabın bir nevi özeti
Belki de şu anda işin en kötü yanı, kendi sistemimizi denetleyemez duruma gelmiş olmamızdır. Bilgisayarların bizim adımıza verdiği kararlan uyguluyoruz. Biz. insanoğlu olarak, daha çok, daha çok üretmek ve daha çok tüketmekten başka amaç gütmüyoruz. Hiçbir şeye karşı bir amaç beslemiyoruz, ya da her şeye karşı amaçsızlık içindeyiz. Karar verme sorumluluğundan yoksun bırakmışımızın yarattığı edilgınlik yüzünden, tinsel ölüm tehlikesiyle, ve ayrıca nükleer silahlarla yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyayız. “Bu nasıl oldu? Nasıl oldu da, insanoğlu, doğaya karşı kazandığı utkunun doruğundayken, kendi yarattığı şeylerin tutsağı haline geldi, nasıl oldu da ciddi olarak kendi kendini yok etme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı? “İnsanoğlu, bilimsel hakikatin araştırılması süreci içinde, doğaya egemen olmada yararlanabileceği bilgiye rastladı. Bu alanda büyük başarılar elde etti. Ancak tekniğe ve maddi tüketime tek taraflı ağırlık vermekie. kendisiyle ve yaşamla olan bağını yitirdi… Teknik ve maddi değerler üzerinde yoğunlaştı; derin coşkular duyma yetisini, bu duyguların getirdiği sevinç ve üzüntüyü duyma yetisini vitirdi. İnsanoğlunun inşa ettiği makina öylesine gelişti ki. onun düşünme biçimini saptayan yeni bir güç haline geldi. “Çözümlenmesi olanaksız trajik bir ikilemle mi karşı karşıyayız? Sağlıklı bir ekonomiye sahip olmak için hasta insanlar üretmek zorunda mıyız, yoksa maddi kaynaklarımızı, buluşlarımızı, bilgisayarlarımızı, insanoğlunun yararına hizmet edecek şekilde kullanabilir miyiz? Güçlü ve iyi işleyen bir düzene sahip olmak için bireylerin başkalarına bağımlı olmala zorunlu mudur?”
Ne tuhaf değil mi ? Bir kitabın iki kapağının arasına sıkışıp kalmış gibiyiz. Sanki başka birinin öyküsünün içindeyiz ,hatta ortasındayız. Bu insanı ürkütecek kadar tuhaf bir duygu.
Ne tuhaf değil mi? Bir kitabın iki kapağının arasına sıkışıp kalmış gibiyiz. Sanki başka birinin öyküsünün içindeyiz, hatta ortasındayız. Bu insanı ürkütecek kadar tuhaf bir duygu.
Sayfa 177Kitabı okudu
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.