Bir kitap okudum diyemem. Sanki yeniden görüşmüş de uzun uzun konuşmak üzere sözleşmiş gibi... sanki yazdıklarını bana anlatırmış gibi. Hayali bir masada, karşı karşıyayız.
Ellerimde mektupları, mektup kağıdına basmayan yayınevlerine söylenerek tuttuğum Kafka'nın yazdığı mektuplardan bir demet var muhtemelen. Başlıyor oradan anlatmaya, önce bir
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
Bir durup düşünelim. Kişisel gelişim kitaplarında ne çok duyarız değil mi? Onlar, yazarları daha doğrusu, gündelik hayat koşuşturmasında olan bizleri çok iyi tanıdıklarını zannederler. Herkes onların düşündüğü gibidir sonuçta. Herkes her şeyle çok meşguldür. İşlerinden başka hiçbir şeyi önemsemezler. Varsa yoksa işleri sadece. Kendini sevenleri
Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
Unutkan Ayna, bir ödev icabı ikinci kere okuduğum, oldukça nitelikli ve kararında, 2017 Orhan Kemal Roman ödülüne değer bulunmuş bir roman. Roman diyorum ama ben eseri bir roman olarak değil de,bir anlatı izlenimi ile okudum. Yazarımız, her ne kadar anlatılanların kurgu mu yoksa gerçek mi olduğu konusunda net bir beyanda bulunmasa da, ben bu