Eğer bilimsel keşifler ve teknolojik gelişmeler insanlığı işe yaramayan kitleler ve bir grup gelişmiş süperinsan eliti olarak ikiye ayırır, ya da otorite insanların elinden zeki algoritmalara geçerse liberalizm çökecektir. Oluşan boşlukta hangi yeni dinler ya da ideolojiler doğacaktır? Tanrı misali kutsal nesillerimizin evrimine rehberlik edecek yeni söylem ne olabilir?
Otoriter bir devlette, gerçeği değiştirmek, geriye bakarak tarihi yeniden yazmak, haberleri çarpıtmak, gerçek olanları bastırıp yalan haberler eklemek meşru görülür
Reklam
“Kadim dünyada, birinin ismini bilmek size onun üzerinde belli bir otorite,güç kazandırırdı.”
Rönesans olarak adlandırılan dönem ise, ortaçağın eleştirel düşünceye kapalı ve soğuk otoriter ikliminin kırılarak bir tür “yeniden doğuş”un ortaya çıkmaya başladığı bir çağdır. Bu çağla birlikte “modern” dediğimiz, kendini eski olan her şey karşısına “yeni” olarak konumlandıran bir çağın başladığı kabul edilir. Rönesans’ın başlangıcı konusunda tarihçilerin tartışmaları olsa da, başlangıç olarak 1300’ler İtalya’sı ölçüt alınır ve genel kabule göre, yeniçağ da Fatih’in İstanbul’u fethetmesi ile başlamış sayılır. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde farklı dönemlerde etkilerini gösteren Rönesans ruhunun başlıca özellikleri arasında dünyaya ve yaşama, akla, duyuya, sanata, büyüye ve yeni olana karşı güçlü ilgiler sayabilir ve elbette Antik Yunan kültürüne. Doğayı yeniden keşfetmek, Hristiyanlık tarafından kötülenen yeryüzünü araştırıp tanımaya çalışmak, onu aklın ve duyunun sağladığı araçlarla gözlemleyip incelemek ve bu konularda antik dönemde yapılmış çalışmalardan faydalanmak Rönesans ruhu için tipiktir.
Sayfa 12 - destek yayınlarıKitabı okudu
Hıristiyanlığın ilerici kollarında ortaya çıkan kadın dini görevlileri ya da eşcinsel evliliğin kabulünü ele alalım mesela. Bu kabulleniş nerede filizlendi? İncil, Aziz Augustin ya da Martin Luther okumalarının aksine Michel Foucault'nun Cinselliğin Tarihi ya da Donna Haraway'in "Siborg Manifesto" gibi çalışmalarından esinlenildi. Ancak ne kadar ilerici olursa olsun, inançlı Hıristiyanların, etik değerlerini Foucault ve Haraway'den devşirdiklerini itiraf etmeleri pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle İncil, Aziz Augustin ve Martin Luther'e dönerek detaylı incelemeler yapıyorlar. Sayfa sayfa, öykü öykü, dikkatle okuyar ve ihtiyaç duyduklarını bulana dek aramaya devam ediyorlar: Ta ki Tanrı'nın eşcinsel evlilikleri ve kadınların rahipliğe kabulünü kutsadığını iddia edebilmeleri için yaratıcı bir şekilde yorumlayabilecekleri özlü bir söz, bir mesel ya da bir hüküm bulana kadar. Sonrasında da esasen ilhamını Foucault'dan alan bu görüş sanki İncil'den çıkmış gibi davranıyorlar. İncil artık gerçek bir ilham kaynağı olmamasına rağmen, onu halen bir otorite olarak koruyorlar.
Sayfa 288Kitabı okudu
Liberal siyasette seçmen en iyisini bilir ve liberal ekonomide müşteri daima haklıdır; sosyalist siyasetteyse en iyisini parti bilirken, ekonomide de sendika her zaman haklıdır. Anlam ve otorite, kaynağını yine insanda bulur; hem parti hem de sendika, insanları sefaletten kurtarma gayesinde canla başla çalışan insanlarla dolup taşar. Tek bir farkla: Bireyler kendi kişisel duyguları ve iç sesleri yerine partiye ve sendikaya kulak vermelidir.
Sayfa 265Kitabı okudu
Reklam
867 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.