Bizim için insanların yaşlılık veya ölümcül bir hastalık nedeniyle ölmesi gayet mantıklı görünürken, ilkel insan için durum farklıdır. O, yaşlı bir insan öldüğünde, ölümün yaşlılık sonucu olduğuna inanmaz. Daha uzun yaşayan insanların bulunduğunu söyler. Benzer şekilde, hiç kimse bir hastalık sonucu ölemez, çünkü aynı hastalıktan iyileşen veya o hastalığa hiç yakalanmayan insanlar vardır. Ona göre asıl neden her zaman büyüdür. İnsanı ya bir ruh öldürür ya da büyü. Çoğu ilkel kabile ancak savaş esnasında ölümü doğal bir ölüm olarak kabul eder. Ancak savaşta ölümü bile doğal görmeyen kabileler vardır, onlara göre ölümü getiren düşman ya bir büyücüdür ya da kullandığı silah büyülüdür.
İnanmak istemiyorlar bana Boş yere
Yazıyorum bunu kanımla dizelerim kemanlarımla Nasıl olsa bilinmiyor artık söz açmak kayık küreklerinin eski
dilinden geceleyin Asılı sular üzerinde Kadınla erkeğin kara lehçesinden konuşmak İki el birbirini kavrar gibi konuşmak Mutluluktan çıldırır gibi Öpüşe benzemeyen bütün sözcükleri yitiren ağız gibi Buna inanmayıp inlemek gibi Taşacak hale gelip geri çevirmek gibi Sözlerin ötesinde ey en yetkin söz Şarkının yükseltisi çığlığın ses uyumu Bir an gelir ki işitilmedik bölgelere ulaşır nota Kulak duymaz artık öyle yüksek müziği İstemiyorlar inanmak istemiyorlar bana Boş yere Söylüyorum orglarla baharla bunu Göğün bütün heceleriyle bunu Sıradan şeylerin eşsiz orkestrasıyla Bayağılıklarıyla sağır aleksandrenlerin Boş yere söylüyorum bunu yaban çalgılarıyla Boş yere söylüyorum bunu duvarları yumruklar gibi Boş yere söylüyorum bunu beylik ormanları tutuşturur gibi Boş yere söylüyorum bunu bir savaş açar gibi Üstüpü yiyiciden çıkan cehennem gibi İnanmak istemiyorlar bana Benden Bir surat uydurdular belki kendi suratlarına Kendi fazlalarıyla giydiriyorlar beni Yanlarında gezdiriyorlar beni ve şiirlerimi okuyacak kadar ileri gidiyorlar Öyle yarıyor ki işlerine Sevimli şarkılar oluyor şiirlerim onlara Alımsatımıyım biraz onların
Bir sokak olmayı beklerken
Okul kitaplarındayım
Sözlüklerdeyim
Rezalet yasak bana
Boş yere bağırıyorum sana tapıyorum diye
Aşıkından başka neyim ki
Becker’in savı şudur: Hepimiz fiziksel varlığımızın öleceğini az çok biliriz, bu kaçınılmazdır ve bilinçdışında bizi fena halde korkutur. Fiziksel benliğimizin kaçınılmaz olarak yok olmasından duyduğumuz korkuyu telafi etmek için ebediy-yen yaşayacak kavramsal bir benlik inşa etmeye uğraşırız. Bu nedenle insanlar adlarını binalara, heykellere, kitap sırtlarına koyabilmek için çok uğraşırlar. Bu nedenle bir sürü şeyimizi başkalarına, Özellikle de çocuklara veririz, etkimizin -kavramsal benliğimizin- fiziksel benliğimizin çok ötesine uzanmasını arzu ederiz. Fiziksel benliğimiz ortadan yok olduktan sonra da hatırlanmak, saygı görmek ve idolleştirilmek isteriz.
..benlik duygularım yitiren insanları en ustaca Franz Kafka tasvir etmiştir. "Dava"da da "Şato"da da ana kahramanın belirli bir kimliği bulunmamaktadır, kahramandan sadece adının baş harfiyle bahsedilir. Kafka'nm en ürkütücü eserlerinden biri de "Dönüşüm"dür. Hikayenin kahramanı tipik ve boşluk içinde genç bir satış elemanı olan Gregor Samsa'dır. Hayatını korkunç bir monotonluk içinde devam ettiren bu adamın hayatı o denli anlamsızdır ki bir sabah uyandığında Gregor kendini bir hamam böceğine dönüşmüş bulur. O günden sonra tüm var olma gücünü ve içindeki tüm potansiyeli de kaybeder. Artık bir parazit haline gelmiştir ve çevresindeki herkes artık ondan tiksinmektedir. însan doğasının boşluğa düştüğü zamanki halini daha iyi ne anlatabilir?