Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Can Sıkıntısı
Bir müddet durdu. Eliyle gözlüğünü oynattı ve devam etti: “Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı.
"Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur. Tek bir mısra yazmak için birçok şehirleri, insanları ve nesneleri görmüş olmak, hayvanları tanımak, kuşların nasıl uçtuğunu duymak ve sabahları çiçeklerin açılırken “nasıl titrediğini öğrenmek gerekir. Bilinmez yerlerdeki yolları, beklenilmiyen raslamaları ve uzun zamandır yaklaştığını sezdiğimi ayrılışları, esrarı daha aydınlatılmamış olan çocukluk günlerini, size anlıyamadığınız sevindirici bir haber verdikleri zaman kalplerini kırdığınız ana babaları, derin ve tehlikeli değişmelerle garip bir şekilde başlıyan çocukluk hastalıklarını, kapatı odalarda geçen sessiz günleri, deniz kıyılarındaki sabahlamaları, enizin kendisini, denizleri, yükseklerde çağıldıyan ve yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini yeniden, yeniden yaşamak gerekir: - Bunları bile yaşamak yetmez. Biri ötekine benzemiyen sayısız aşk gecelerini, doğum sancılarıyla kıvranan kadınların çığlıklarını, odalarından bir türlü çıkamıyan süzülmüş loğusaları hatırlamak gerekir. Ama ayrıca ölenlerin yanında bulunmak, pencereleri, açılmış, içine gürültülerin dalga dalga dolduğu odalarda bir ölünün yanı başında oturmuş olmak gerekir. Anıların olması da yetmez. Pek çoksalar onları unutabilmek ve geri dönmelerini bekliyebilmek için büyük bir sabır gerekir. Çünkü mesele anılarda da değildir. Anılar ancak bizde kan haline geldikleri, bakış ve davranış oldukları, adlarını yitirdikleri, kendimizden ayırt edilmedikleri zaman, işte yalnız o zaman, pek seyrek bir anda, bir mısraın ilk kelimesi onların arasından doğuverir."
Reklam
Ama aşkı oluşturan zerrecikler, bölünüp analizi yapılamayacak kadar küçük şeylerdir. Nasıl aşkın tümü bir anda, bir tek bakış açısından görülemeyecek kadar büyükse, bu da tam tersine. Aklın, mantığın ötesinde, kendim de farkında olmaksızın aşıktım ona.
Ama bugün. ahlaki fesat yaşanmamasına rağmen kız ile annesi arasında birçok fark mevcut olup ana-kız birbirine yabancılaşmıştır. Aralarındaki on beş, yirmi, otuz senelik zaman farkı iki farklı insan tipi yaratmış, bambaşka bir topluma, apayrı bir tarihe, çok farklı bir kültüre, farklı bir dile, farklı bir bakış açısına ait iki ayrı insan meydana getirmiştir. aralarında ki bağ sadece nüfus cüzdanıyla sınırlıdır. Tek müşterek noktaları da aynı ev adresini kullanıyor olmalarıdır.
"Aslında şaşıracak bir şey yok, " demişti bir keresinde Doc ona. "Dünyada herkese aynı anda garip bir şey olsa işte o zaman bu şaşırtıcı olurdu. Ben tek bir bakış açısına sahip olduğuma göre, bana olan olasılık dışı bir şey varsa, o zaman başkasına bunun olmadığını var sayıyorum mantıklı olarak. Bu yüzden de, bunun herhangi birine olma olasılığı 6 milyarda birse, o birine olma olasılığı da yüzde yüz. Yüzde yüz olabilecek bir şey olduğunda niye şaşırayım ki?"
Sayfa 356Kitabı okudu
Dil ve Bilinç Dilsel iletişimimiz her zaman bir bağlama sahiptir. Bu bağlam, en başta anne ve çocuk arasındaki duyumsal iletişimdir, bunun yerini daha sonra toplumsal örgü alır. Yetişkin insanın dil merkezi çoğunlukla beynin sol yarısında yerleşmiştir. Küçük çocuklarda ise durum farklıdır. Asimetri ancak yaşamın üçüncü ve yedinci yılları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.