"Kucaklayacak insana sahipseniz ve bunun farkındaysanız sarılın ona. Doyasıya değil, doymamayı isteyerek... Lütfen doymayın sarılmanın lezzetine. Kimbilir belki de birgün
birine sarılmak istersiniz; özümseyerek, ağlayarak, özleyerek...
İnsanın birilerini özlemesini anlar ve bir an önce gidip
bulmalarını öneririz. Ya insan sarılmaya özlem duyuyorsa.
Yanağına bir öpücük kondurmak için insan aramaya başladıysanız vazgeçin bundan. Öpülecek yanak aramaya başlamanız, yapayalnız olduğunuzu idrak etmeniz demektir. Bu idrak kime ne getirir ki?"
İlkokul çocuklarının sesleri, yoğurt satan bir
gurbetçinin sesi; insan sesleri.
Sanki başka güzel dünyaların güzel sesleri.
Bu çirkinliklerin yanıbaşında bu güzelliklerin ne işi var. Yan yana, iç içe iki ayrı dünya.
Hangisi gerçek olan? İkisi de belki. Dünyanın iki aynı yüzü belki. Bir yanı ışıklı bir yanı karanlıklar içinde.
Bir yüzünde güneşli aydınlıklar, bir yüzünde karanlıklar, geceler.
Sen gecenin içindesin, karanlıklara boğulmuşsun. Birgün o aydınlıklara çıkabilecek misin?
Geceleri gündüzlere çevirmek, çok mu uzak bir umut?
Yoğurtçunun sesi çok uzaklarda sönüp sönüp parlıyor, eriyor, tükeniyor.
Sayfa 84 - Can Yayınları 15. Baskı 1992Kitabı okudu
- Madam, Cemil Bey çok iyi bir süvâridir?; siz de
mükemmel bir binici olduğunuzu az evvel ispat ettiniz. Yarış yapsanız ne iyi olur, diyordu.
Genç kadının yüzü hafifçe bulutlandı:
- Yavrum, benlik tahrik eden şeref ve zevklerden
hoşlanmam, dedi.
Yürüdük; çocuk, belki de mânâsını ebediyen anlayamayacağı bu cevapla şaşkın arkamızdan bakıyordu.
-Bana en ağır gelen duygu, senden daha üstünüm, demektir. Rekorla, iddia ile yükselişi küçüklük
bulurum Cemil Bey.. Meşhur bir ressam, birgün bana: Hakikî büyükler meşhur olmaya yeltenmeden
meşhur olanlardır, demişti.
Bence de, hayâtın seçkin ve zirveleşmiş simâları,
söhret iddiası gütmeden, cemiyetin seçimiyle meşhur olan kimselerdir.