Lanzo del Vasto* doğru söylüyor: korkunç bir tehlikenin arifesindeyiz. Çatışan milletler ve sınıflarla, gelişen teknik, uçuruma açılan iki ray. İmparatorluklar yok artık, iki blok var. Hâkim devletler, bir ülkenin adını taşımıyor. İsimleri baş harflerden ibaret: ABD, SSCB… Pençeleri birbirinin karnına geçmiş iki canavar. Bu azgın düşmanların en göze çarpan tarafı, benzerlikleri. Her iki blokun rejimi de kanlı bir ihtilalden doğdu. Birinci, blok, Fransız İhtilali’nin çocuğu. Mecburî askerlik hizmetini kanunlaştıran o; topyekûn savaşa ilk hazırlık. İkinci blok kadınları da silâhlandırdı. Vasıtaları aynı: şiddet. Kanunları aynı: madde. Bu lanet zincirini ancak hakikat, adalet ve aşk kırabilir. Kapitalizmle komünizm Batı’nın iki çehresi… Biri kumarhane, öteki mahpes.
Sayfa 317 - İletişim Yayınları, e-kitap
Osmanlı yönetim anlayışı
Marsigli Osmanlı Devleti'nin insanlara verdiği değerden hayret ve gıpta ile söz etmekte, buna bir de isim vermektedir: Demokrasi... Kendisi diplomat olan Marsigli, 1732'de La Haye'de yayınladığı hatıratının birinci cildinin 28-29. sayfalarında osmanlı idaresini şöyle anlatıyor... “Tarihçilerimizin hepsi Osmanlı padişahlarının diktatör olduklarını dünyaya ilân ediyorlar. Halbuki Osmanlı Devlet sistemiyle diktatörlük arasında en ufak bir bağ yok. Nasıl olsun ki, padişahın maiyetinde bulunan ve adına ‘Kapıkulu' denen askeri teşkilatın (yeniçeri ve sipahileri kastediyor) gerek eski padişahlardan kalma kanunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri gereği padişahı tahttan indirebiliyor, zindana bile atabiliyorlar." Marsigli, padişahların “diktatör” olmadıklarına dair pek-çok örnek verdikten sonra, yukarıda adı geçen kitabının 31. sayfasına şu hüküm cümlesini yerleştiriyor: “Buraya kadar verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı Devleti bir aristokrasi değil , adı konmamış bir demokrasidir.
Reklam
"Türk demek, Türkçe demektir, ne mutlu Türküm diyene"
Yalnız “Hassasiyet” dediniz de, şunu da söylemeden geçemeyeceğim: “Atatürk’ün Ne Mutlu Türküm Diyene” lâfını dağlar, taşlar yazıyor. Seneler sonra biz öğrendik ki tesadüfen, onun baş tarafı varmış. Atatürk öyle dememiş. Atatürk demiş ki, “Türk demek, Türkçe demektir, ne mutlu Türküm diyene” demiş. Çünkü Türk olmanın birinci unsuru, Türkçe, her şeyi Türkçe’yle yapmaktır. Ayrıca istediği kadar yabancı dil bilsin, kişioğlu önce kendi ülkesinin dilini iyi bilmelidir. Zaten kendi dilini iyi biliyorsa, yabancı dili de iyi öğrenir, kolay öğrenir, bilimi, düşünmeyi de.
Sayfa 155Kitabı okudu
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş: "Efendim bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?" Mevlana: "Şimdi, bak karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hep­si rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel, sana anlatayım."
Sayfa 99 - Yakamoz YayınlarıKitabı okudu
Yinelemeci olmamalısın. Yine de çalacaksın kendinden. Olmuyor değil mi? Özrün var. Bak, daha birinci sayfanın on yedinci satırından bir sözcük ileri gidemedin.
Məntiq ilə istedad arasında fərq ondadır ki, istedad daha çox spontan baş verirsə məntiq xüsusi riyazi ölçü və hesablamalarla baş tutur.
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.