Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

bülent kırca

Eski zamanlarda zengin ve uygar uluslar, fakir ve barbar uluslardan korunmakta güçlük çekiyorlardı; modern zamanlarda ise fakir ve barbar olanlar, zengin ve uygar olanlardan korunmakta güçlük çekiyorlar. Adam Smith
Sayfa 162 - AlfaKitabı okudu
Reklam
"Evet. Unutulacağız. Yazgımız böyle yazılmış, elden ne gelir. Bize ciddi, önemli, hem de çok önemli görünen şeyler, gün gelecek, unutulacak ya da önemsiz görünecek. İşin ilginç yanı, gelecekte neyin önemli ve yüksek değerde, neyin zavallı ve gülünç sayılacağını bugünden hiç bilemeyişimiz. [...] Bize böylesine olağan görünen şimdiki yaşamımız da, gün gelecek, tuhaf, yakışıksız, budalaca, pek de temiz olmayan, ve hatta belki, günahkâr bir yaşam sayılacak..." Anton Çehov
Eğer birinin hafızasında değilsek, aslında var mıyız?
Sayfa 56 - MetisKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanoğlu rüyaları şeyler, sahte şeyleri gerçek ve gerçekliği de hiçlik saymaya meyillidir.
Sayfa 39 - Everest AçıkhavaKitabı okudu
Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum. Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben. Ya da o boşluğun yarısı, çünkü orada da hayat var... Sonunda ben oyum işte... Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye. Rahat bırak beni odamda tek başıma. Aşağılık bir yer bu dünya.
Sayfa 76 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Birine yardım etmek, sevgili dostum, o kişiyi âciz görmek demektir; şayet bu kişi âciz değilse, onu o hale düşürmek ya da öyle görmek hem tiranlıktır hem de küçümseme. İnsan bir yandan başkasının özgürlüğünü kısıtlarken öbür yandan, bilinçsizce de olsa, başkasının küçümsenebilir ve değersiz olduğu ya da özgürlüğe layık olmadığı ilkesinden yola çıkar.
Sayfa 32 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bilge olmak için değil; direnmek, hayatta kalmak ve bize göre olmayan bir dünyadan biraz keyif almak için doğduk.
Sayfa 57 - DüşbazKitabı okudu
Binlerce yıl önce "Troya Savaşı" na gidecek olan Yunan ordularını Anadoluya götürecek gemilere güvenli bir deniz yolculugu bağışlaması ve savaşta üstün gelmelerini sağlaması için Yunan Orduları Başkomutanı Kral Agamemnon kızı İphigeneia'yı karısı Klytaimnestra'nın bu öldürmeye şiddetle karşı çıkmasına rağmen Tanrı Zeus'a kurban eder. Bu mitolojik söylenceyi oyunlaştıran ünlü oyun yazarı Euripides'in Iphigeneia Auliste isimli tiyatro oyununda kurban edilmeden az önce Iphigeneia uzun konuşmasının sonunda şunları söyler: "Gövdemi Yunanistana veriyorum. Beni kurban edin. Troyayı; yakın, yıkın, yok edin Bu olanlar anımı yaşatacaktır. Doğmamış çocuklarım, olmamış düğünüm sonsuz ünüm bunlar olacaktır . Anne; Barbarların Yunanlılara değil, Yunanlıların Barbarlara buyurması gerektir. Çünkü Barbarlara tutsaklık, Yunanlılara özgürlük yakışır"
Sayfa 41 - Hil YayınKitabı okudu
Bu yazı bir babalar ve oğullar yazısıdır. Babalık zor zenaatmış; evet, baba olunca anladım. Baba-oğul meselesi ise bir ummanmış, dalmayla bitmeyen. Yıllarca didiştiğin, itiraz ettiğin adamı kaybettiğinde anlıyorsun aslında neyi kaybettiğini. "Oğlum başımı yere eğdirme benim!" Hiç ağzından düşürmezdi babam. Babalarının başını yere eğdirmemek için ölüme gülerek giden çocukların ağırlığı kalbimde, aynı dileği Poyraz'la sürdürüyorum ben de!
Sayfa 110 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Yazının bir yerinde, komşularımızdan birinin Almanya'ya işçi olarak giden kocasına yazdırdığı mektuplardan söz ederim. Yazıda yer almayan bir anekdot: Kadın okuma yazma bilmiyordu. Kocasına söyleyeceklerinin hepsini de yazmıştım. Selam faslına geçeceğim sırada kadın bir an durdu. Kararsız ifadesini ve yüzünün hafifçe kızardığını fark etmiştim. Yanıma gelerek kulağıma eğildi ve sessizce: "Bi de seni öpüyom yaz guzum, hadi!" dedi. Bu yazının asıl yazılma sebebi o kadının hiç kimsenin farkında olmadığı çaresizliği ve mahcubiyetidir.
Sayfa 38 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mısrî'nin bir lafı vardır: "Ben derdime derman aradım, derdim bana derman imiş" der. Dert diye kurtulmaya çalıştığımız şey çoğu zaman o derdin yegâne çaresidir aynı zamanda. Panzehirin zehirden üretilmesi gibi.
Sayfa 122 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Hayatlarımız hep yanlış. Bir bireyin topluma ihtiyacı yoktur; bireye ihtiyacı olan toplumdur. Toplum bir savunma mekanizması, bir çeşit oto-korunmadır. Birey, sürüde yaşayan hayvan gibi değil, kendi yalnızlığında, doğaya, hayvanlara ve bitkilere yakın, onlarla ilişki hâlinde yaşamalı." Andrey Tarkovski
Sayfa 108 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kızdan erkekten, yaşlıdan gençten, yan yana durandan, birlikte yürüyenden korkanlar! Hâlâ anlamadınız mı, biz kesmik unun ekmeğiyiz. Sizin pazarınızda para etmemek bize ancak gurur verir. Kızlarımız ve oğullarımız yeryüzü sofrasının en has ekmeğidirler. Biraz buğday, biraz arpa, biraz da çavdardırlar. Bazen Deniz, bazen Mine, bazen de Aleida'dırlar. Kızlı erkeklidirler yani. Umudumuz onlardır...
Sayfa 126 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Urfalı Şahe'nin kuşağı ise oğluna kaldı. Şahe, çok erkenden ve kendinden bilmem kaç yaş büyük bir adamla evlendirilmişti. Kocasının evine zılgıtlarla gönderilirken, babasının söylediği lafı da hiç unutmadı Şahe. "Artık senin evin orası. Bizimle bir bağın kalmadı. Buraya geri dönersen ancak tabutun içinde dönersin." Hikayenin sonunda babasının dediği çıkar. Onca eziyet ve dayaktan sonra, baba evine dönemeyen Şahe kendine başka bir yolculuk seçer, evin banyosundaki bir çengele asar kendini. Bir buçuk yaşındaki oğlunu da geride bırakmayıp, kendinden ayırmamak için, bir kuşakla sıkıca sırtına bağlar. Çocuğun ağlamasıyla kapıyı kırıp içeri girdiklerinde, Şahe'nin ölüsünü bulurlar. "Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor. ne tuhaf."
Sayfa 58 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Sumru kelimesi Arapçadan geliyormuş. Sim, yani gümüş ve ru, yani yüz köklerinden türemiş, gümüş yüzlü anlamında.
Sayfa 113 - Can YayınlarıKitabı okudu
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.