Büyük şair dünyaya kocaman bir yürek olarak gelmiş ve ömrü boyunca bu yürek insanlık için, dostluk, kardeşlik için çarpmış. Ve hepimizin bildiği gibi "karanlık" bu büyük insanın hayatını paramparça etmiş.
Kurtuluş Savaşı'nın en güzel destanını yazan şairi ölümlerden beter hapislere, daha sonra da sürgünlere mahkum kılmışlar.
Nazım ihale peşinde koşmadı, makam peşine de düşmedi. Harp zengini olmak da değildi niyeti. Devlet büyüklerinin gözüne girmeye çalışmadı, kişiliğini hiç kimseye satmadı. Onu iftiralarla bunalttılar. Asılsız suçlamalarla yok etmek istediler.
(...)
Ne yazık ki Türkiye bir yalan dolan memleketi.
Nazım'ın huzuruna bile çıkamayacak küçük adamlar, mercimek beyinlerinden çıkan iftiralarla onu karalamaya çalıştılar. Ellerinde devlet, hükümet, basın, servet, silah vardı.
Nazım'ın ise bir tek mısraları...
Ama gönül yine de razı gelmiyor. Ne olurdu Nazım bu acıları çekmeseydi, yurduna hasret ölmeseydi. Bir kelimesini duyunca deli divane olduğu anadilinden ayrı düşmeseydi.
Hem Nazım'a yazık ettik, hem kendimize.