Sana,beni hiç tanımamış olan sana...
Bir kadın var, ama o nasıl bir kadın, o nasıl bir aşk...
Öncelikle şunu söylemek isterim ki kendimi kitap okuyormuşum gibi değil de bir aşk filmi izliyorum gibi hissettim.
Kitabın konusuna gelirsek, çocukluğundan beri bir adamı tek taraflı olarak seven bir kadın anlatılıyor. Ama o adam o kadını hiç tanımamıştır, sevmemiştir, hatırlamamıştır...
Ve işte o güzel kadın bir mektup yazmaya, kendini tanıtmaya, hatırlatmaya karar vermiştir, kalemi eline almıştır.
Çocukluğunu yaşamak yerine o sevmeyi tercih etmiştir (yıllarca) ama ne yazık ki aşkı cesaretinden fazla olduğu için bir türlü söyleyememiş ve bu platonik aşkı hayatı boyunca kalbinde taşımıştır. Tabii her şey sonlu.
Geçmişte yaşamış, bu gün de devam ediyor ve buram buram aşk kokan o mektup sahibine ulaşıyor. (Şimdi 2 dakika ara verelim. )
Lütfen kendinizi o adamın yerine koyun o mektubu açmadan önce düşünün. Sizi hiç bu kadar seven bir kadın oldu mu? Her doğum gününüzde hiç tanımadığınız birinden odanızdaki vazoyu süsleyecek bir çiçek geldi mi? Ama siz hatırlamayı bile çok gördüğünüz için artık bu yıl yeni bir çiçek gelmeyecek...
Belki de aşk özledim demek yerine göresim geldi demekti.
Belki de sevip sevilmek, hatırlayıp hatırlamaktı.
Yazar aşkı hayrete düşürecek şekilde anlatmanın yanı sıra sizi kızgınlık ve umutsuzluğun da içine atıyor ama bu durum benim kitabı zevkle okumamı sağladı. Ben bilinmeyen bir kadını tanıdım ve çok sevdim. Sıra sizde.
Keyifli okumalar.