YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
. İstediği şey, eski güzel, rahat, endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanların Dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeyi başardı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı, dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
NAAT
Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar
Falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin..
Külden martı doğuran odalıklar
Ve kahyalar
Kara pıhtılarıyla damgalanmış veznelerde dili
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Müslüman ve fakat Türk olmayan unsurlara gelince, bunlar da büyük bir nankörlük içinde idiler, özellikle, Osmanlı İmparatorluğu'na katıldıkları tarihten itibaren asla yabancı işlemi görmemiş, hatta bazı hususlarda Türk Müslümanlara bile tercih edilmiş olan Araplar, Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesini kolaylaştıranların başında geliyorlardı. Çünkü bu millet, ne Türklerin Müslüman oluşunu ne de kendilerine karşı kardeşçe davranışlarını değerlendirecek karakterde hür millet değildi. Onlar, kendilerine en çok yarar sağlayanın dostu idiler, çıkarları uğrunda yapamayacakları fedakârlık düşünülemezdi. Bunun son ve en kötü örneği Birinci Dünya Savaşı esnasında görüldü.
"... onların anlatısını onaylamak, hiçbir şey olmamış gibi davranmak, dürüst olmamak neden? Dünya bu yüzden batıyor işte, çünkü insanlar dürüst davranmıyor, kimsenin keyfi kaçmasın diye yapmacık tavırlar takınıyorlar..."