Ödül almış olan korkunç bir fotoğraf geliyor aklıma. Adım atacak hali kalmamış Afrikalı bir çocuğun fotoğrafı. Öylece kalakalmış ve ölümü bekliyor. Ölümü bekleyen sadece o değil. Hemen arkasında kendisinden büyük bir akbaba da ölümü çıldırtan bir sabırla bekliyor. Çocuğun çok yakınında, gözlerinde ölümün ürkütücü izleriyle, birazdan artık hiçbir zaman kıpırdayamayacak hale gelecek çocuğu bekliyor. Çocuğun korku tepkisi gösterebilecek kadar bile mecali kalmamış. Adam tam bu sırada basmış deklanşöre. Bu fotoğraf ona uluslararası bir ödül kazandırdı. Önemli fotoğrafçılık ödüllerinden birini. Ancak ödülü aldıktan iki, üç ay sonra intihar etti adam. Böyle bir ânı ölümsüzleştirmenin vicdan azabına, korkusuna, nefretine, acısına, artık adına ne derseniz deyin dayanamayıp intihar etti.
Yaşamak böylesi çelişkileri ve sürprizleri içinde taşıyor. Galiba yaşamanın heyecanı da buradan geliyor.
Zamanınız bol ise okuyabilirsiniz. Çünkü ben kendim için zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.
*SPOİLER İÇERİR**
Kitapta verilmek istenen mesaj:
Hayatımızda ne kadar zorluk yaşarsak yaşayalım, hatta en sevdiklerimizi kaybetsek bile yaşamaya devam etmemiz gerektiğidir.
Fakat bu mesajı verebilmek adına bütün dramatik olaylar tek kitapta ardı arkası
Matt Haig'in okuduğum ilk kitabıydı ve gerçekten çok keyif aldım. Kitap zaman üzerine bol bol düsünmemizi sağlıyor. 41 yaşında sıradan bir tarih öğretmeninin çok bilinmeyen rahatsızlığı yüzünden aslında yüzyıllardır farklı farklı hayatlarda farklı farklı kimliklerle yaşadıklarını okurken, hayatı nasıl yaşamalıyız sorusuna cevap arıyoruz. Korkarak, herkesten soyutlanarak, aşık olmadan, sevmeden, biriyle bağ kurmadan, dost olmadan, sürekli geçmişin ıstırabı ve geleceğin kaygısıyla meşgul bir zihinle yaşamak yaşamak mıdır?
" Anları yakalamak. Gelip geçen kısacık anları. Geçmiş ya da geleceğin dışında bir şeyde yaşayabilmek. Sahiden burada olmak. Sonsuzluk, demiş Emily Dickinson, şimdilerden oluşur. "
Belki de zamanı durdurmanın yolu sadece şimdide kalmaktır. Bazı anlar vardır sonsuza kadar bitmesini istemezsin. Bazı anlar vardır bir kere daha yaşayamazsın. Bazı anlar vardır asla unutamazsın. Hayat bu anların toplamıdır galiba. Bunu anladığımızda gerçekten yaşamayı seçmiş oluyoruz. Hayat, yaşamak ve zaman üzerine düşünmek isteyenlere kesinlikle öneririm. Çok güzeldi.
Dün ne olmuştu? Ondan önceki gün veya daha evvel zamanlarda? Ben bir ara dünyaya gözlerimi açmışım, galiba ağlamamışım. Ayrıca çiğ süt de emmemişim. Unutturuyormuş çiğ süt. Zamanla. Ne kadar doğru, belki bin yıl önceki masalların yortusu. Çarmıhtan öte, kalpten de berî. Burada eksik bir görüş olsa gerek. Ya yüzyıllar önce yaşamışsa bir adam?
Kapıdan çıkıp gidince hemen unutuluyorum. Bir de benimle uğraşacak vakitleri yok. Çünkü uğraşmaya değmiyorum. Ben de darıldım onlara işte. Yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. İçimden geçenleri saklamak istiyorum. Onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. Bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. Sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. Hepsi de sanki hiç bir şey olmamış gibi rahatça yürüyor yolda. Karşıdan karşıya emin adımlarla geçiyorlar. Günlük yaşayışlarını sürdürüyorlar. Galiba yalnız ben yoruldum. Ve bu yorgunluğumu yaşamak zorundayım.