Yakıcı güneş ışığı saçlarına sinmiş, bir sarılık ki yeni doğan bebek kokusu geliyor burnuma. Merak ediyorum doğduğunda da bu kadar sarı mıydı saçları? Alnında ufak ufak ter taneleri. Biri akmaya başlayacakken zarif bir parmak hareketiyle siliyor ve bana dönüyor, gözlerinde bir pırıltı.
"Çok sıcak, haydi serin bir yere geçelim"
Oscar Wilde İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair. Farklı üslubu ile İngiltere’de Victoria döneminde büyük etkiler yaratmış bir isim. Gençlik dönemlerinde estetizm hareketi alanında aktif faaliyet göstermiştir ve sayesinde bu alanda bilinirlik ve etki artmıştır. Yaşam tarzında dişil yansımalar daha çok görülmüştür. Bazen giyimi,
Öncelikle hepinize güzel akşamlar dilerim dostlarım. Epey zaman oldu inceleme yapmayalı bir şiir kitabına üstelik. Çok düşündüm nasıl bir giriş yapsam diye Sevgili Cahit Sıtkı Tarancı'nın en bilindik şiirinin adı verilen bu kitabını sizlere anlatmaya. Hiç dinlenmeden ara vermeden yazmak istiyorum içimden gelen bu satırları. Zira dinlenmedikçe
Duyguları paylaşmanın güzel olduğunu burada öğrendim. İnceleme yazarken bunu iyi anladım. Eğitimin üç ayağından biri velidir, bunu herkes bilir. Öğrencilerime yazarken velilerimi unuttuğumu sanmayın. İletim tüm velilere gelsin.
"Sevgili velilerim, uzaktan eğitim gördüğümüz günlerde, göstermiş olduğunuz sabır ve emeğe çok teşekkür ederim. Sizleri çok iyi anlıyorum. İnsanın kendi çocuğuna öğretmenlik yapması ne kadar zordur bilirim. Ne de olsa ben de bir anneyim. Ama sabırla katlandığınıza inanıyorum, tıpkı benim gibi. Siz de artık bir öğretmen oldunuz. Zaten anneliğin diğer bir adı da öğretmenlik değil mi? Çocuklarınız her şeyi ilk sizden öğrenir. Uzaktan eğitim sürecinde de benden öğrenmeleri gereken konuları ilk sizden öğrendi. Hepinizi kutluyor, sabrınıza tekrar teşekkür ediyorum. Kendinize çok iyi bakın. Çocuklarıma iyi bakın dememe gerek yok. Onlar benden önce sizin çocuklarınız çünkü. Eylülde görüşmek üzere."
"Huzur, sükunet istiyorum ben. Beni rahatsız etmesinler diye bütün dünyayı bir kapiğe satarım."
Ne mübarek yazarsın Dostoyevski? Bizi bize anlatırken öyle dokunuşlar yapmışsın ki... Kitap bitti, ben bitmedim. Bir yerlerden tanıdığımız bir karakter. Çokca biz, insanlığımız...
Gelelim kitaba; devlet memuru, yalnız, kırklı yaşlarda, erkek bir kahraman... Zor bir hayatı olmuş. Sonrasında içine kapanmış. Buna da yeraltı demiş. Hangimiz kapatmadık ki kendimizi? İç dünyamızda, yeraltımızda hayatımızı sorgulamadık... Bazen cevaplayamadığımız sorularımızla günler, geceler ve hatta bir ömür geçirmedik mi? Pişmanlıklarımız, kötülüklerimizle var olduğumuz insancıklar değil miyiz?
Kitabı okurken hem eğlendim hem de çok ama çok sorguladım, içimdeki beni! Kendimden birşeyler buldum. Hele ki baylar diye okuyucularına hitap etmesi harikaydı.
Kitap iki bölümden oluşuyor; ilk bölümünde, karakterimiz kırk yaşındaki haliyle okuyucuları selamlıyor. Bu yaşına kadar edindiği tecrübelerden sonra içine dönüp yazarın tabiri ile yeraltına çekilip insanları, toplumun düşünce yapısını sorguluyor. Bu arada da iğneyi topluma, çuvaldızı da kendisine batırmayı ihmal etmiyor. İkinci bölümde ise çocuk ve gençken yaşadıklarını bizlerle paylaşıyor. Burada niçin yeraltına çekildiğini anlıyoruz.
Sürekli ‘’güzel ve yüksek şeyler’’den ve onları çok iyi bildiğinden bahsediyor. İnsanlık adına tüm gerçekleri söyleme cesaretini gösteriyor. Kibirli, herşeyi bilen, nankör, uyumsuz bizleri anlatıyor.
Yeraltından Notlar'ı çok beğendim. Mutlaka okumanızı öneririm. Takdir sizin. Keyifli okumalar dilerim.
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,8bin okunma
Euripides'in tragedya yarışmalarında iki büyük rakibi Sophokles ve Aiskhylos'u devirip birincilik kazandığı Hippolütos adlı eserini incelemek son derece güç. Nereden başlayacağımı bilemesem de nerede sonlanacağımı kestirebiliyorum. Aklımda kocaman bir soru var; 'Bu kimin hikâyesi?'
Antik Yunan tragedyaları her okurun mutlaka okuması gereken,
Kemal Varol, bir hafta öncesine kadar bende bir karşılığı olmayan bir isimdi. Açıkçası bugün baktığımda, bunun tamamen benim eksikliğim ve hatta ayıbım olduğu kanaatindeyim. Değerli bir dostum, ağabeyim olan ve iyi bir kitap okuru durumundaki
Harun Çelik bahsetti bana ilk olarak Aşıklar Bayramı'ndan… Hatta sağ olsun,
Rousseau'yu oldum olası sevmişimdir. Kendisi bir filozof olmaktan çok adeta hikaye anlatıcısı gibidir. Herhangi bir filozofun eseri düşünüldüğünde ilk akla gelenlerden biri metnin aşırı yoğunluğu ve ağırlığıdır. Rousseau'da bu durum farklı. Kendisi çok samimi bir dille ifade ettiği düşüncelerini adeta bir keşif süreciymiş gibi anlatır. Okurunu