Yüce Allah, meleklere, kendisini yüceltmeleri ve zatına saygı göstermeleri için bu yeni varlığa secde etmelerini emretti. İblis dışında emre itaat edildi: "Hani biz meleklere (ve cinlere) "Adem'e secde edin" demiştik. İblis hariç hepsi secde etti. O, yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu." (Bakara, 34)
İblis, Adem'e niçin secde etmedi? "Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın, dedi." (A’raf, 12)
O halde şeytanı secdeden alıkoyan, kibirdi.
Peki, sonuç ne oldu?
Yaptığının karşılığı, acı verici bir azap, lanet, Allah'ın rahmetinden kovulma ve cehennemde ebedi hapis cezası oldu: "Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık!" (A’raf, 18)
Meselâ İslâm dinine itikadı olmayan bir çok Avrupa mütefekkirleri bir camii ve cemaatle namaz kılındığını görerek, İslâm dininin ibadetinde kalbe ve vicdana tesir eden bir büyüklük olduğunu beyan etmişlerdir. Bu gibi itirafların sahiplerindeki dinî hissi, bazen dine düşmanlık gösterenlerde bile görürüz. Meselâ pozitivizm mesleğinin piri Auguste Comte, ömrünü maneviyâtı tahribe vakfetmişken en sonunda esrarengiz bir nev'i din, bir garip tarikat meydana koymuştur. Bu ifrattan dahi anlaşılıyor ki Auguste Comte'un dehâsında kuvvetli bir din hissi vardı ve sönmemişti.
Sanatçı eğer güzelliğin keşisi olacaksa, bu güzelliği içsel gerekliliğin ilkelerine göre aramalıdır. Bu güzellik yalnızca içsel büyüklük ve gereklilik ölçülerine göre ölçülebilir.
Bir şey içsel gereklilikten neşet ediyorsa güzeldir.
İçsel olarak güzel olan güzeldir.