"Büyüklük odur ki hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için hakiki ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda mukavemeti yok eden olacaksın, önüne sonsuz engeller yığacaklardır, kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız ve hiç kabul ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyük derlerse, bunu diyenlere de güleceksin."
Ebû Zer'i Ebû Zer yapan diğer bir örnek ise şudur: Bu hadise bize Ebû Zer'in yaptığı bir hata karşısında nasıl bir büyüklük örneği ortaya koyduğunu öğretecektir. Asıl meselenin hata yapmamak değil, hatayı savunmamak, hata olduğunu anlayınca hatadan dönmek olduğunu bize gösterecektir.
Bir gün Medine'de aslında çok sevdiği Bilal-i
ATSIZ'DA TURAN TURANCILIK: Türkçülüğün ikinci kanadı Turancılıktır. Irkçılık, Türkçülüğün "iç davası", Turancılık ise "dış davası"dır. Atsız'a göre Turancılık "Türk Birliği"dir. Daha 1934 yılında yazdığı "Yirminci Asırda Türk Meselesi” başlıklı yazının birincisi "Türk Birliği" adını taşır. Ona
ATSIZ'DA TÜRK-TÜRKÇÜLÜK-MİLLİYETÇİLİK: 1943 yılındaki En Sinsi Tehlike broşüründe "Siyasî, içtimaî mezhebim Türkçülüktür." (Atsız 1992: 68) diyen Atsız'ın Türkçülüğüne geçmeden önce onun genel olarak "milliyetçilik” hakkındaki düşüncesini aktarmak doğru olacaktır. Ona göre milliyetçilik sosyal bir kanundur: "Tarihin
TÜRKÇÜLÜK DÜŞÜNCESİNİN MİSTİK ÖNDERİ
(ATSIZ'IN FİKİRLERİ)
ATSIZ'DA ÜLKÜ / MEFKÛRE: Atsız'ın ülkü ile ilgili en açık tanım ve izahları, 31 Ekim 1947'de, Kızılelma dergisinin 1. sayısında yayımladığı "Kızılelma” başlıklı makalesinin ilk paragraflarındadır. Ülküyü şöyle anlatıyor: "Bir milletin yürütücü kuvvetine
Her dönemde ve her yerde halk sabırlı olmaya zorlanmıştır. Zorluklara ve yokluklara katlanmak halkın görevi sayılmıştır. Her durumda halkı sürekli aşağılayarak "Halk ayyaştır, tembeldir, çalışmaktan kaçar. Kabadır, açgözlüdür, zalimdir..." diye sövmektedirler. Fakat hemen ardından şunu da ilave ederek "Halkın büyüklük gösterdiği bir konu var; aç kalmasına, üşümesine ve istek içinde yaşamasına rağmen şikayet etmeden sabrediyor," demektedirler.
Olumluluk toplumu hiçbir olumsuz duyguya da izin vermez.
Böylece insanlar eziyet ve acıyla başa çıkma, buna biçim verme becerisini yitirirler. Nietzsche'ye göre insanın ruhu derinliğini, büyüklüğünü ve gücünü tam da olumsuzlukta oyalanmaya borçludur. İnsanın tini de sancılı doğar: "Ruhun talihsizlik karşısında duyduğu ve gücünü geliştiren gerilim ... talihsizliğe katlanmak, talihsizlik karşısında sebat etmek, onu yorumlamak ve ondan bir şeyler çıkarmakta gösterdiği yaratıcılık ve cesaret, aynca ruha derinlik, sır, maske, tin, açık gözlülük, büyüklük olarak sunulmuş olan her şey: - bunlar eziyetle, büyük eziyetin terbiyesiyle sunulmamış mıdır?"