“İnsanlığın yeryüzünde çalışıp didinerek yarattığı her şey köpükten ibaret. İnsan faydalı bulduğu hayvanları evcilleştirdi, düşman saydıkların yok etti, toprağı yabani bitki örtüsündan arındırdı. Sonra da kendi yok oldu; ilkel yaşam insanın inşaat yine varsa silerek geri döndü; arazileri orman oldu, tarlalarını yabani otlar bürüdü sürülerini yıl yırtıcı hayvanlar süpürdü ve şimdi Cliff House kumsalında kurtlar geziyor.”
Bu sürükleyici kitabı okurken çoğu kez biraz duraksamak ve dinlenmek zorunda hissettim kendimi. Hiçbir abartı cümleye, kafa karıştırıcı imgelere yer vermeden sade ve akıcı bir dille anlatılan bu kitap gerçekleri oldukça hissiyatlı yansıtabilmişti.
Savaşın, başta masum insanlar olmak üzere herkesten alıp götürdüğü onca şeyi bir kere daha görmüş oldum. Fakat beni kitapta en çok üzen şey kadınlara yapılan muameleydi. Günümüzde de pek bir gelişme gösteremediğimiz bir alan hakkında olabilecek en kötü deneyimleri okumak beni çok rahatsız etti. İslam devletine dönüştürülmüş
ülkede kadınlara getirilen kısıtlamaları defalarca okudum; ne giyeceklerine karar vermekten alacakları temiz havaya kadar karışan bir sistemin başındakiler; kadınların sırtındaki yükü ne kadar ağırlaştırabilirse o kadar ağırlaştırmaya yemin etmişlerdi sanki.
Anlatımı ve hikayesi oldukça iyi bir romandı.
Bin Muhteşem GüneşKhaled Hosseini · Everest Yayınları · 2020100,6bin okunma
İçimizdeki şeytan pek de kurmazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak ihtiyadı var.
Bir insanın, bilgisi, düşünceleri, mantığı, ahlakı, hülasa her şeyiyle bir kül (bütün) olduğunu henüz anlayan yok. Bu muhtelif taraflar bir insanda ne kadar ayrı çehre gösterirse göstersin, bir noktada birleşir ve bir ahenk vücuda getirirler.