Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsanlığın altın çağı olan Hazreti İsa'dan önceki 4. yüzyılda, bütün medeniyetlerde insan, hem Allah'ı kalbinde taşıyan biri, hem de bütün tabiatın bir özeti mahiyetindeydi. "Batı'nın ayrılışı" ilk defa, tam da bu esnada ortaya çıktı, yani Batı, kesin bir tercih yaparak, dünyanın geri kalan kesiminden ayrılıp koptu. Batı, her şeyden önce Avrupa'dır; dünyanın, içinde hiçbir zaman büyük bir dinin doğmadığı tek yeri, tek parçasıdır. Batı'nın tercihi, hesap ve ölçüye dayanarak dünyayı zaptetmek ve tabiata karşı bir fâtih edasıyla davranmak şeklinde gelişti. Onun temel ve kendine has tecrübesi, artık "ben tabiata aitim" değil, aksine "tabiat bana aittir" oldu. Derken Batı ilâhî boyutunu, yani birçok imkâna pencere açan ve adına müteâlilik (aşkınlık) denilen boyutu da kaybetti. Bu "tek boyutlu" insan, bu sadece bilim ve teknik akıllı insan, bu tabiattan ve ilahi olandan kesilip koparılan insan, Atina sofistlerinin iddia ettikleri gibi, artık "her şeyin ölçüsü" oldu. | Roger Garaudy, İnsanlığın Medeniyet Destanı (Çeviren: Cemal Aydın), Timaş Yayınları, 16. Baskı: Aralık 2019, İstanbul, s. 55.
Sayfa 55 - Timaş Yayınları, 16. Baskı: Aralık 2019, İstanbulKitabı okudu
EN BÜYÜK DÜŞMAN NEFİS:
İnsanda bütün günahların ve kötü ahlâkın baş sebebi “nefs-i emmâre”dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Senin en büyük düşmanın (merkezi iki kaşının arasında olup) bütün vücudunu saran nefsindir.” buyurmuşlardır. Mehmed Şemseddîn Nûrî Hazretleri, Miftâhu’l-Kulûb isimli kitabında nefse dair şöyle buyurmuştur:  İnsanda iki ruh vardır: Birine hayvânî
Reklam
Yorulursun bazen her şeyden… Hayattan, geçen zamandan, insanlardan, kalabalıktan, gürültüden… Bazen kendinden bile yorulursun. İçinde yaşadığın duyguların yoğunluğundan yorulursun. An gelir duramazsın yerinde, deliye dönersin. An gelir kımıldayamazsın yerinden. Öyle bir yorgunluk ki her insanı vazgeçme noktasına götürür. #cemalulu #yüreğimdenvurbeni #okuyorum #kitapalıntısı s.51
Şaman İmgesi Üzerine Sayıklamalar
“… Şaman olmaktan kaçınan kimse sonunda ya delirir, ya da ölür.”(Cemal Şener, Şamanizm, Etik yay, İstanbul, 2001, s.22) Bütün sayıklamaları ölmemek içindir şamanın ve edebiyatın çoğu da bu sayıklamalardan oluşur. Sayıklama bir tür kendi kendine konuşmadır bilinçsizce. Tıpkı rüyalar gibi… Birisine değil kendi kendinedir. Sayıklayan sözlerini
"Bilim nesnel (objektif)dir. Birçok kimseler bilimsel nesnelliği mutlak bir anlamda yorumlarlar. Bu doğru değildir. Kuşkusuz bilgin doğruyu arama çabasında kişisel eğilim, istek ve önyargıların etkisinde kalmamaya, olguları olduğu gibi saptamaya çalışacaktır. Ancak unutmamalıdır ki, bilim, sanat, edebiyat,
Rasih Nuri İLERİ Hakkında Perinçekçi Maoist Tayfanın Yalanda Diretmesi
Cemal Süreya; İkibin'e Doğru dergisinde, onun Şakir Paşa ailesiyle de akraba olduğunu yazmışsa da yanlış bir bilgidir.* Aynı yanlış, Rasih Nuri'nin ikazına rağmen Süreya'nın 99-Yüz kitabında da tekrar edilmiştir.** * Rasih Nuri İleri Cemal Süreya, İkibin'e Doğru, 24 Nisan 1988, s. 18. ** 99-Yüz Cemal Süreya, Kaynak Y. İstanbul 1991, sf. 207-209.
Sayfa 114 - 3. baskı - 1998
Reklam
248 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
"Vâveylâ"
"Spoiler" içerir, düşünme odaklı okuma sevmeyenler okurlar(!) Nazım'ın evlilik teklifini sen beni değil ideallerini seviyorsun,beni onlar için bir araç olarak görüyorsun diyerek reddetti; zengin ve gün görmüş (!) Hüsnü Paşa ile evliliğin kutsal bağına, sevgi göreceğine inanarak evlenenen pek gururlu Handan. Handan gururlu, şımarık ve
Handan
HandanHalide Edib Adıvar · Atlas Yayınları · 19955,3bin okunma
Aminn
KIRIK BİR DİLEKÇE İLE KAPINA GELDİK RABB'IM ! Maddi-manevi kalbi ve ruhi hastalıklarımıza şifalar ihsan eyle. Cümlemizi maddi-manevi Hafız isminle muhafaza eyle. Bizlere
Ayna
.....Allah insanı şuurlu bir ayna suretinde yaratmıştır. Ta ki yarattığı eserleri seyretmek ve gayrın nazarından kendisini seyretmek içindir. Ve insanın nefsini yarattı! Ve ona dedi: - Sen kimsin, ben kimim? Nefis dedi: - Sen sensin bende benim. Ateşe attı çıkardı tekrar sordu: - Sen kimsin ben kimim? Yine dedi: - Sen sensin bende
Vücûd-ı mutlak öyle bir kenz-i bî-pâyândır ki, meknûnâtı kendisinden mahfîdir. Zîrâ vücûd-ı mahz kendi cemâl-i zâtîsinde müstağraktır. “Kendinden âgâhlık” bir sıfat olduğundan, bu mertebesinde, vücûd-ı mahz ondan dahi münezzehdir. Vücûd-ı hâdisin bu mertebeye aslâ şuûru olamaz. Zîrâ hudûs ve kıdem yekdîğerinin zıddıdır.[İki zıd bir araya gelmez.] kāidesince birinin zuhûrunda diğeri ihtifâ eder. Bunun için A’ref-i enbiyâ (S.a.v.) Efendimiz [Allâh’ın zâtı hakkında tefekkür etmeyiniz!]6 kavl-i şerîfi ile hâdisü’l-vücûd olan abdin fikir ile bu mertebe-i vücûdu idrâk edemeyeceğini tefhîm buyurmuşlardır. Bu mertebede vücûd tecellîden münezzehdir. Zîrâ tecellî meşiyyet ile olur. Hâlbuki meşiyyet bir sıfat olduğundan vücûd-ı mahz ondan dahi münezzehdir.
Sayfa 7 - Yazma eserler kurumu
1.000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.