Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İstanbul'da Ahmet Mithat Efendi'nin son yolculuğuna kamuoyunun, hükümet ve devletin ilgisizliğinden adeta kahrolur. Cenazede Cemalettin Afgani'nin bir zamanlar kendisine söylediği: "İlim ve marifet karşısında diz çöküp hürmet göstermeyen milletlerin akıbeti hüsrandır. O, millet yaşayamaz, çünkü yaşamaya layık değildir." sözünü hatırlayarak efkârlanır.
Sayfa 251 - Fatih KerimîKitabı okudu
EL MANAR'IN TÜRKLERE VE ŞERİFE BAKIŞI
Suriye kökenli Reşid Rıza'nın Lübnan'da kurup baskı üzerine Mısıra naklettiği El Manar dergisi, başlangıçta, Cemalettin Afgani'nin fikir arkadaşı ve Mısır Müftüsü Abduh'un da katkısı sayesinde yalnız Arapça konuşulanlar arasında değil bütün İslam dünyasında da bir otorite haline gelmiş, sözü dinlenir bir yayın olmuştu.
Sayfa 115 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tezleri tamamen dinci hatta Panislamcı olmakla birlikte sonuçta Arap milliyetçiliğine temel hazırlayanların başında Cemalettin Afgani gelir. 1870'li yıllarda Müslüman Araplar arasında Osmanlı'dan ayrılıkçı düşünce pek zayıftı. Avrupa'nın (Hristiyanlığın) silahlı tehdidine karşı Osmanlı'dan başka durabilecek güç bulunmadığının
Sayfa 38 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
II.Abdülhamid'e Muhalif İslam düşünürleri
Ahmed Hilmi'ye göre, genel kanaatin aksine, II.Abdülhamid, İslam dinine çok büyük zarar vermiş, açık olan kötülüğün, bilerek yapılan fenalıkların, yani "mutlakiyet ve istibdadın" en son temsilcisi olmuştur. Bu dönemde sultanın yönetim anlayışına karşı çıkan tek İslami düşünür Ahmed Hilmi değildir. Bu dönemin etkili Müslüman aydınlarından Cemalettin Afgani, Said Halim Paşa, Said-i Kürdi, Mehmet Akif Ersoy, Muhammed Hamdi Yazır ve Babanzade Ahmet Naim gibi aydınlar da yaşamlarının bazı dönemlerinde sultan ile anlaşmazlığa düşmüş, onu eleştirmiş ve onun hışmına uğramışlardır. Bu kişiler II.Abdülhamid'in yönetim anlayışını "despotik" olarak değerlendirmiş, sultanın iktidarının sonlandırılması için muhalif hareketlerle işbirliği yapmışlar.
Sayfa 243 - Nübihar YayınlarıKitabı okudu
19.yy Mısır'da
Cemalettin al-Afgani (1839-1897) ve Mu- lıammed Abduh (1849-1905) gibi dinde reform düşüncesine bağlı ve liberal bir anayasa talebine sahip aydınlar, rejimi sert bir biçimde eleştirmeye başladılar.w Aydınlar arasında İslâmi görüşe sahip olanlar bulunduğu gibi, Osmanlıcılar ve liberal milliyetçi ve anayasacı meşruti bir rejimi özleyenler de bulunmaktaydı. İslâmi uyanışı ve yenilenmeyi savunanların Mısır milliyetçiliğinin oluşmasına büyük katkıları oldu. Afgani ve Abduh Fransa’da çıkardıkları yayınlar aracılığıyla İslâ­mi m muhalif bir çevre oluşturdular. Onlar bu yayınlarla tüm dünya Müslümanlarının birleşmesi ve İslâmcı düşüncenin canlandırılmasını istemekteydiler. İslâm ülkelerinin kişisel amaç ve açgözlülükle hareket eden ve ülkelerini yabancılara açan yöneticileri tarafından aldatıldığını düşünmekteydiler. İslâm’ı içine düşm üş olduğu bozulma ve çürümeden kurtar­ mayı, ilkelerini yeniden oluşturmayı, ahlaki ve siyasal anlam ­ da reforme etmeyi amaçlamaktaydılar. Hedefleri arasında Mısır’ın Britanya işgalinden kurtulması da bulunmaktaydı.
Osmanlı împaratorluğu’nun çöküşü, bazı devlet adamlarını ve entellektüelleri bu Islami gücün kayboluşunun nedenleri ve çareleri üzerinde düşünmeye zorladı. Cemalettin el Afgani (1839-1897) ve Muhammed Abduh (1849-1905) gibi düşünürler çarenin saldırgan yabancı güçlere karşı koyabilecek insanların topluluğu olan “Ümmet” fikrinde olduğunu savunuyorlardı. Bazı Arap entelektüelleri ise yeni politikanın anahtarını “Müslüman toplumda eşitlik ve adaleti sağlamak için İslam’ın kaynağına dönmek, halifeliğin arındırılıp tekrar birleştirici rolünü oynaması ve Türk olanlar ile olmayanlar arasındaki eşitsizliğin giderilmesi” şeklinde sıralıyorlardı.
Sayfa 5 - pdfKitabı okudu
Reklam
Cemalettin Afgani.. sahneye çıkar..
— Olağanüstü birini tanımıştım dedi. Gelecekteki kuşaklara iz bırakmak üzere tarihte yerini alan kişilerden biri. Türk padişahı ondan çekiniyor, İran Şahı adını duyduğunda titriyor. Peygamber sülalesinden olduğu halde İstanbul'dan kovuldu, çünkü pek çok din adamının, vezirin, vekilin huzurunda feylesofluğun insanlığa peygamberlik kadar gerekli olduğunu söylemiş. Adı Cemaleddin. Tanıyor musun? Cehaletimi itiraf etmek zorunda kaldım. — Mısır İngilizlere karşı ayaklandıysa, bu adamın çağrısı üzerine ayaklandı. Nil vadisinin tüm okur yazarları, ondan saygıyla söz ederler. Onu Üstat diye çağırırlar. Aslında Mısırlı değildir. Orada pek az kalmıştır. Hindistan'a sürülmüş, orada da bir çok yandaş edinmiştir. Onun teşvikiyle gazeteler çıkmış, dernekler kurulmuştur. Genel Vali de endişelenerek, Cemaleddin'i sınır dışı etmiştir. O da Avrupa'da yerleşmeyi yeğlemiş ve etkinliklerini Londra'dan ve daha sonra Paris'ten sürdürmüştür. Intransigeant'a yazı yazıyordu ve çok sık karşılaşırdık. Bana müritlerini tanıştırmıştı. Bunlar Hintli Müslümanlar, Mısırlı Yahudiler, Suriyeli Maruniler idi. Fransız’la arasında sanırım en iyi arkadaşı bendim. Ama yalnızca ben değil, Ernest Renan ve Georges Clemenceau da var. İngiltere'de de Lord Salisbury, Randolph Churchill ve Wilfrid Blunt ile dostluk kurmuştu. Ölümünden bir süre önce Victor Hugo da onunla tanışmıştı.
Sayfa 183
Bulgu 2
Cemalettin Afgani'nin islamda reform görüşlerini, kendi anlayışı ve taklitçiliğine aykırı bulduğu için eleştiren Berkes’in görüşleri için bk. Berkes, N,, İslâmlık, ulusçuluk, sosyalizm, Ankara 1975, 70
Sayfa 352 - ada yayınları, 1983
Cemalettin Afgani sorunun İslam'da değil, Müslümanlarda olduğunu anlatmaya çalışmıştı.
Cemalettin Afgani
Afganî üzerine Batı ve Doğu dünyasında yapılan iddiaların çoğu ya asılsızdır, ya çarpıtılmıştır, ya da muhayyele yardımı ile uydurulmuştur. Bunun başlıca nedeni bu adamın her iki dünyada da bir efsane olmasıdır. Kendi kendine büyük işlerin içine karışan sahte İngiliz casusu Lawrence’ın efsaneleşmesi gibi, Afganî’nin efsaneleşmesi de ölümünden yıllarca sonra meydana gelen bir efsane ihtiyacı yüzünden olmuştur. Afganî, kimliğini (gerçek adını, doğum yerini, milliyetini, dinini) saklamaya, ya da bunlar üzerine çok kişileri yanıltmaya muvaffak olduğu için, Hindistan’dan Londra’ya, Paris’ten Kahire’ye, Petersburg’dan İstanbul’a kadar geniş bir alanda görünüp kaybolan, model bir “köksüzleşmiş" olduğu için ve hayal ile gerçek, saçma ile ciddî fikirleri büyük bir iddiacılıkla karmalaştırabildiği için, Abdülhamit dönemi İslâm ve Türk dünyasının örnek adamı olmuştur. Goldziher, Browne, Gibb ve Jaeschke gibi ciddî Batı bilginleri Afganî efsanesine ciddî olarak inanmışlardır! 1964'te bu efsane balonuna ilk iğneyi batırışımızdan sonra, onun üzerine (bazen aşırılığa giden) yeni incelemeler başlamıştır.
Reklam
Cemalettin Afganî filozofluk mesleğinin insanlık açısından en az peygamberlik kadar vazgeçilmez olduğunu söylediği için İstanbul'dan kovuldu.
Önsöz Yerine
Yeri gelmişken: Bugün artık K. Paul Johnson ve Joscelyn Godwin gibi araştırmacılar sayesinde Blavatsky'nin Koot Hoomi vs. gibi 'Yükselmiş Üstatlar'ının (Ascended Masters) 'Venüs kökenli' astral varlıklar değil, Blavatsky'nin mitolojize ettiği gerçek, tarihsel figürler olduğunu biliyoruz. Hatta Johnson'a göre bu 'görünmez üstatlardan' birisi, siyaset ve diplomasi tarihi açısından bizi de yakından ilgilendiriyor: Cemalettin Afgani. Hani Abdülhamit'e 'mehdilik' iddiasıyla Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırabileceğini vaat eden adam.
Kubilayhan YalçınKitabı okudu
Cemalettin Afgani kendini anlatıyor
*** Tıpkı Hasan Sabbah gibi, tüm İslam ülkelerine bozgunculuk tohumları ekiyorum, beni ölüme kadar izleyen müritler yaratıyorum. Durdu, düşündü, kendini toparlayıp gülümsedi: — Hayyam gibi bir anın zevkini tadıyor, şarap, meyhane ve sevgili üzerine şiirler yazıyorum
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.