Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Toplumların ilerleme ölçüsü, endüstrinin gelişmesi ve aletlerin tekâmül derecesidir. Bu da emeğin örgütlenmesine bağlı. "İktisadın kanunları tarihin kanunlarıdır". Emek toplumların ekonomisini şekillendirir, proletaryayı kurtarır, milletleri zenginleştirir veya fakirleştirir. Devrimlerde rol oynar emek, siyasî rejimleri tayin eder. Smith'den beri yalnız üretim, mübadele ve kredi ile uğraşan iktisat, hakikatte atölyenin ve hükümetin örgütlenmesi, genel eğitim, ailenin kuruluşu, toplumların idaresi gibi konuları da kucaklar. Emek cemiyetin plastik gücüdür, sosyal gelişmenin çeşitli aşamalarını tayin eden ana düşüncedir, toplum yaşayışının iç ve dış organizmasıdır.
Sayfa 383 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, mâruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: "uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatib bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs." (Kırk Ambar, s.453)
Sayfa 54 - tecessüs: bir şeyi anlama merakı
Reklam
Dipnot
... İlk defa işçilerin menfaatlerinin her şeyden önce birleşmekte olduğunu, Marx'tan evvel, 1843 yılında söyleyen Peru asıllı Fransız bir kadın oldu: Flora Tristan. Gauguin'in büyükannesi olan bu kadın aynı yıl ilk İşçi Birliği'ni kurdu. İngiliz trade-union'larını Fransa'da işçi yardımlaşma dernekleri izledi. 1830-1840 arasında işçiler gündeliklerinin arttırılması ve daha iyi şartlar altında çalışmak için grevler yaptılar.¹
Sayfa 377 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
Ne olursa olsun, yaşadığımız dönemin bir özelliği var korkunç bir samimiyet. Birçok genç inanmış oldukları değerlerden yüz çeviriyor, onları yok farz ediyor. Bugünün nesli artık ne katılmadığı bir dinle tartışmaya yanaşıyor, ne bu dine dayanan bir ahlâkla, ne bu ahlâktan doğan bir şeref anlayışıyla. Günün birinde inanınca da, baştan başa değişiyor hayatı. Her şeyi yeni inancına göre düzenliyor. İnanmıyorsa düpedüz inanmıyor.
Kitapların da, insanlar gibi alınyazıları var; garip ve anlaşılmaz alınyazıları.
Kişinin yaşayışı bakımından hürriyet, kişinin kendi kendine söz geçirmesidir, kendi kendine, yani iradesini engelleyen güdülere, sorumsuzluğa, cehalete ve çılgınlığa. Bunun için elimizde tek silâh var: Akıl. Tabiata karşı savaşımızda ilim ne ise, kişiliğimizi fethetmemiz için de akıl o.
Sayfa 360 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
Reklam
... Spinoza haklı: Hürriyet zorunluluğun şuuruna varmak, dış engellerden kurtulmak için bu zorunluluğunun şuuruna varmak, dış engellerden kurtulmak için, bu zorunluluktan faydalanmaktır.
Sayfa 359 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
İlim de büyük bir rol oynar hümanitarizmin gelişmesinde; asırlık hurafeleri ortadan kaldırırken, insanla insan arasındaki farkların da kökünü kazır. Onsekizinci asırdan beri az çok şüphecidir ilim. Şüphenin olduğu yerde taassup ve zulüm barınamaz. Bununla beraber ondokuzuncu asırda, ilim, hümaniter prensiplerin hem lehinde kullanılacaktır, hem de aleyhinde. Evet, tıpla cerrahlık, maddî acıları gidermek için sayısız hizmetlerde bulunur. Tatbikî ilimler insan konforunu geniş ölçüde arttırır. Fakat Malthus'la Darwin'in 'hayat için mücadele' nazariyesi hümanitarizmi baltalar. Sanayinin emrine giren ilim, aşağı sınıfların yarasına tuz biber eker. Savaşa tatbik edilen ilim, insanlığın felaketine sebep olur.
Tektanrılı bir din olan İslamiyet için de insanın amacı ebediyettir. Kulun hayatı bu dünya ile sınırlı değildir. Ama İslâm arza da damgasını vuracak ve bir mümin olarak insana dünyada yaraşır bir düzen kuracaktır. O da bu yönüyle "hümanist".
Biz Rönesansı yaşamadığımız için mi hümanist olamadık? Unutmayalım ki Rönesans, tarihi bir gerçekten çok, bir Italyan miti. Düşüncede yeniden doğuş ve atlayış olmaz. İslâmiyet'te kilise de yok, Allah'la kul arasında herhangi bir aracı da. İslâm düşüncesi hangi baskıya karşı direnecek, bağımsızlığını kime ispat edecekti?
Reklam
Hümanizm, Avrupalı için kaybettiği dinlerin, yıktığı inançların yerini alan bir put. Hümanizm bir aydın hastalığı ama kimse bu izmin hudutlarını çizemiyor. Diyorlar ki hūmanizm, insanı mükemmelleştirmek, varabileceği en yüksek irtifaa yükseltmek, yani gerçek insan, kâmil insan yapmak. Yalnız örnek kim olacak? Sokrat mı, Vinci mi, Erasmus mu, Goethe mi? Nietzsche'nin ideali insan-üstü idi; yakın tarihin(2.DÜNYA SAVAŞI)kanlı tacidarları bu rüyanın ne kadar tehlikeli olduğunu ispat ettiler.
İslâmiyet Yunan ve Roma'dan düşünceyi almıştı, besleyici unsurları varlığına katmış, posayı bırakmıştı geriye. Unutmayalım ki karanlıklar içinde bocalayan Avrupa'ya Antikçağ'ın en büyük dâhisini, Aristo'yu, müslümanlar tanıtmıştır.
Kadını mutlu etmek, hem erkeği hem de toplumu mutlu etmektir.
Sayfa 533Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.