"Ey Adem, çık cennetten, gir bu dünyaya. Tacını, kemerini, sarığını aşk yolunda kaybet! Dert çek, belalara uğra. Yarın biz seni bu değerli yurda, yüz bin lütuf elbisesi ve her türlü lütuf elbisesi ve her türlü şerefle, seçilmişlik kaynağı ve saflığın sahipleri olan yüz yirmi bin küsür peygamberin huzurunda, şahitlerin önderi olarak tekrar getireceğiz. Sonra yaratıklar bilecekler ki, Adem'in suretini kahır sıfatıyla nasıl cennetten çıkardıysak, lütuf sıfatıyla da tekrar getiririz."
(Daemon'ın ağzından dans sahnesi)
-Daemon Kat' i izlerken-
Bir kaç dakika sonra Ash masaya geldi. Bir şeyler söylüyordu ama onu gerçekten duymuyordum. Ardından Andrew eğildi, parmaklararını önümde şaklattı. "Adamım," dedi. "Senin sorunun ne?"
"Kapa çeneni."
"İyi." Andrew kalktı. "Ben içecek bir şey alacağım."
Çık git, diye düşündüm. Gözüm Simon' ın üzerindeydi... ve Simon' ın elinin. Onlardan hoşlanmamıştım.
" Halk Osmanlının Vergilerinden inim inim inlerken Ankara Hükümeti Savaşın kazanılabilmesi için halktan vergi almanın zorunlu olduğuna karar verir .
Şimdi yeni devlette istiyordu.
Bunları konuşurken birde odanın kapısı KÜT diye ardına kadar açıldı. Kapının çerçevesi içinde Emirdağ'ın Delisi Battal belirdi.
Bağırdı:
Selamünaleyküm..
Kaymakam öfkelendi:
" Ulan Deli çalışıyoruz çık dışarı."
"Kızma beyim, biliyorum,onun için geldim. Duydum ki Kemal'in askerleri çıplakmış.Allah şahidimdir ki üzerimdekinden başka çamaşırım yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım, temizdir."
Yaklaşıp masanın üzerine bir çift ıslak yün çorap koydu. Çarıklarını sıyırıp odanın ortasına bıraktı:
"Aha bunlar da çarıklarım, haydi kolay gelsin."
Çıplak ayak ,huzur içinde yürüyüp çıktı. Kapıyı da gümleterek kapattı.
Üyelerin dilleri tutulmuştu sanki. Kaymakam " Halktan kuşkulandığımız için tövbe edelim beyler.." dedi.
Deli Battal gibi bir garibin yüreği köpürdüyse, tekmil halk ayaklanacak demektir. Hızlanalım"
Gidemem
Bazen daha fazladır her şey
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman git hemen radyoyu aç, bir şarkı tut Ya da bir kitap oku
mutlaka iyi geliyor Ya da balkona çık, bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün Ayrılıktan kaçılmıyor Hem
çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür Ömür imtihanla geçiyor
Bir şiirden, bir sözden,
Bir melodiden, bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor Yıldızların o ışıklı fırçası
azıcık değmeden Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem Unutamam, acı tatlı ne
varsa hazinemdir Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem Acıdan
geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Sezen Aksu'nun sözlerinden daha sonra Ferhat Göçer'in seslendirdiği mükemmel bir şarkı. . . :)
Gündelik hayata mizahı bakış açısı beni gerçekten güldürüyor. Bu kitabı Hala Cidiyim Gayet Ciddiyim in devamı niteliğinde,ilki kadar olmasa da Gayet Ciddi mizahi bir kitap. Türkiye'nin onun gibi eğlenceli, karakterli,öz güvenli, başarılı bayan mizahçılara çok ihtiyacı var. ne kadar büyük bi kesim tarafından özellikle dizileri cık cık lansa da beni Gülse Birsel i çok beğeniyorum. Bu kitabını nı da en az ilki kadar başarılı buldum.
Hala CiddiyimGülse Birsel · Epsilon Yayınları · 20041,295 okunma
Halbuki Osmanlı'nın yetiştirdiği en büyük isimdir Atatürk. Fatih'in, Yavuz'un ve diğer padişahların adını babadan öyle doğduğu için duyuyoruz. Oysa sen Selanik'te yoksul bir Osmanlı ailenin çocuğu olarak doğ, o yoksul şartlarda git parasız yatılı oku. Oradan çık, dünyaya adını duyur, 20.yüzyılın en büyük lideri ol. Dünya çapında savaşlar kazan, iki kere İngiliz kabinesi yıkılsın senin yüzünden ve bir model oluştur dünyaya ve ölümünden bu kadar yıl sonra bile dünya basını senden bahsetsin. Bana bir tane böyle mucize gösterin ya!
İlk evladım Köksal 1969 yılında
ikinci evladım Serdar 1971
üçüncü yavrum Hakan 1973
dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti.
13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Oldukça güzel bir tarihi kitap. Osmanlı Devleti hakkında 99 soru ve cevap içeren, çok detaylı bilgiler veren bir eser. Ordu ve donanmanın yapısı, Divan ve Harem'in kuruluş şeması, buralardaki meslek grupları (Defterdar vesaire) ve yetkileri, Osmanlı zamanında yaşayış ile ilgili olarak gelenekler, eğitim sistemi ve eğiticilerin yeterliliği, Osmanlı hukuku, padişahın yetkileri, Osmanlı idari yapılanması (eyalet, sancak vesaire) ve benzeri konularda işin hikaye kısmına girmeden pek çık saygıdeğer tarihçinin de eserleri referans olarak gösterilerek detaylı bilgi veren bir eser. Osmanlı dönemini merak edenler için bulunmaz bir nimet. Mutlaka okunması gerekenlerden.
Kitabı oldukça beğendim. Okumadan önce yazarı hakkında yaptığım araştırmalarda hep kendisinin Peygamberimiz (SallAllahu aleyhi ve sellem) hakkında kitaplar yazdığını ve alanında ciddi mânâda rağbet gördüğünü öğrendim. Kitabı açıp içindekilerden istifade etmeye başladığım zamansa aldığı takdirleri hakettiğini gördüm.
Kitap Peygamber Efendimiz
YAZI VE DİL DEVRİMİ'NİN EN BÜYÜK NEDENİ AŞAĞIDAKİ ŞU İKİ DÖRTLÜKTEN RAHATLIKLA ANLAYABİLİYORUZ ASLINDA
17.Yüzyıl Halk edebiyatçılardan Karacaoğlan'ın yazdıkları:
''Nedendir de kömür gözlüm nedendir ?
Şu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdini
Ayrılık derdine doyamadığım''
Yukarıda ki dörtlük 16.ve 17. yüzyılda yazılmış ve günümzde rahatlıkla okunabiliyorken
Aynı dönemlerde yazılmış Arapça Farsça ağırlıklı bir dörtlük yazan Nefi'nin çok sadece yazılmış bir örneğini verelim.
''Girdi miftâh-ı der-i günc-i ma'ânî elime
Âleme bezz-i gevher eylesem itlâf değil
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef'î
Tab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil''
Günümüz de bunu anlayabilecek kaç insan mevcuttur acaba ?
Mesele yazı değil tamamen dil meselesidir.Önceleri Türkçe olarak adlandırılan dil zamanla Arapça ve Farsça'nın hücumuna uğraması sonucu Osmanlıca olarak adlandırılmak zorunda kalmış ve sanki yeni bir dil gibi davranılmış. Türkçe, Osmanlı'da artık sadece halkın konuşma dili olarak bırakılmış ve çok uzun süre uyku haline geçmiş. Ve 1928'de yeniden Mustafa Kemal'in uzun çalışmaları ve kurulan heyetler ile Türkçe uyandırılmıştır. Bugün de dilimize Batı dillerinden bir tecavüz söz konusu belki de 50 sene sonra Türkçe yeniden bir uyku dönemine geçebilir. Türkçe'ne sahip çık.
Kitap bitti ama bu kitabı sizlere nasıl yorumlamalı? bilmiyorum ki.
Neresinden tutsam birilerine çarpacağını hissediyorum. Narsist duvarlara değmeden. Ahlaki ve siyasi yönlerini fazla irdelemeden kısaca yazacağım.
Bu kitap Calvıno'nun yazdığı ilk kitap (1947) Kitabın 1964 tarihli yeni baskısı için yazar uzunca bir önsöz yazmış. Calvino’nun kendi
Bu IŞİD'in Türkiye'de tedavi görmeye
geldikleri, ayakkabı almaya uğradıkları,
otellerde dinlenip dinlenip gittikleri günler
çok eski değil… O günlerde bunlara
kim izin verdi, kim onayladı, kim göz
yumdu, kim ağırladı, kim destek oldu?..
Tümü şimdi aynı görevde…
Bir teki dahi istifa etmiyorsa, bir tekinin
dahi kulağından tutup atamıyorsan,
bir teki dahi üzerine alınmıyorsa…
Sebebi ne?..
Çık söyle…
*
Teröristlerin “Cehennem-i Zümera'ya gidecekleri” bizzat devletin cumhurbaşkanı tarafından açıklandı…
Havaalanına gideceklerini bilseydin ya…
*
“Gani gani rahmet dilerim” istemiyoruz…
“Acil şifa” istemiyoruz…
“Yakınlarına sabır” istemiyoruz…
Devlet istiyoruz…
Varsa..
1Temmuz2016 Sözcü Gazetesi Bekir Coşkun yazısından bir bölüm...