Birden son bir dayanıklılık kararıyla döndü:
" Bırakın beni", dedi. Fakat Behlül , Bir şey söylemeyerek onu omuzlarında tutmuş , şimdi dudaklarınin çılgın öpücükleriyle, yüzünü, boynunu , dudaklarını , saçlarını örtüyordu.
Ömrümde ilk kez böyle titriyor bedenim, ilk kez böyle yüceliyor ruhum. Bu bambaşka bir şey. Bu bildiğim bütün duygulardan daha derin, bütün isteklerden daha güçlü, bütün sevinçlerden daha renkli, bütün neşelerden daha çılgın, bütün hüzünlerden daha yaralayıcı.
...aşkına tapınan ve onu gerçekte var olmayan niteliklerle donatan adanmış aşık başkaları tarafından basitçe çılgın olarak görülür. Böylece aşk kendini kah salt bir tutku kah olanaksız olanı elde etmeye çalışan, çirkini güzel, kafiri arınmış kabul eden ve başkalarına karşı var olan görevleri konusunda tüm bilincini körelten belirgin bir ruhsal anormallik olarak sergiler.
Kan ve kül serisinin ikinci kitabı ile merhaba.
Paranormal bir aşk hikayesine hazır mıyız ? Evet evet vahşi, çılgın bir aşk. Ama sevdim. Sevdiği kadın için her şeyi yapan bir adamdan daha doğrusu prensten bahsediyoruz. Bulundukları ortam da hayatta kalmak için öldürmek zorunda olduklarını gözönüne alırsak sevdiği kadını tehdit etti diye birinin
"Keşke aşk, Elena'nın gelinliğindeki parıltılar gibi görünür olsaydı. Ya da güneşin tendeki ışıltısı gibi. O zaman aşk gizlenemez veya sahte olamazdı."
Sizi çılgın gibi seviyorum! Siz olmadan yaşantımın hiçbir anlamı kalmaz. Sizin yokluğunuzda mutluluk da, sevinç de bana yasak! Siz benim her şeyimsiniz!
… Ömrümde ilk kez böyle titriyor bedenim, ilk kez böyle yüceliyor ruhum. Bu bambaşka bir şey. Bu bildiğim bütün duygulardan daha derin, bütün isteklerden daha güçlü, bü- tün sevinçlerden daha renkli, bütün neşelerden daha çılgın, bütün hüzünlerden daha yaralayıcı. Size yalan söyleyemem saygıdeğer kralım, korkarım gelip geçici bir heves değil bu tutku. Korkarım bu aşk bu bedende kalıcı."
…Böyle eski, denenmiş iki dost arasında süslü sözlerin ve şairce yeminlerin gereği yoktu galiba. Onlarınki gibi sevgiler, eğer doğacaksa, iki kişinin önce birbirlerinin kötü huylarını tanıyıp, iyi yönlerini en son öğrenmeleriyle doğar. Aşk, katı, gündelik gerçek yığınlarının arasındaki çatlaklarda yeşerir. Çoğunlukla iki kişinin amaç ve işlerinin benzerliğinden doğan bu sıkı dostluk, bu can yoldaşlığı, yazık ki kadınla erkek arasındaki aşklarda pek seyrek bulunur. Çünkü kadınlar ve erkekler çalışma amacıyla değil, yalnızca zevk amacıyla bir araya gelirler. Gene de uygun koşulların böyle bir can yoldaşlığına zemin hazırladığı yerde bu çok yönlü duygunun, ölüm kadar güçlü olan tek aşk olduğu görülür, öyle bir aşk ki, sular söndüremez, seller boğamaz ve çoğunlukla ‘aşk’ adı verilen öbür duygular bunun yanında buhar kadar cılız ve uçucu kalır.”