Çocuk kendini kullandırmaya hazır ve verici bir varlıktır.Çocuk annenin bir zamanlar yaptığı gibi kapıyı çekip gidemez,çocuk terbiye edilebilir ve onu nasıl isteniyorsa öyle bir insan haline getirilebilir.Çocuğa kendinizi saydırabilirsiniz,kendi duygularınızı Çocuğa yansıtıp bunların onun duyguları olduğuna kendinizi inandırabilirsiniz.Size duyduğu sonsuz sevgi ve hayranlığın aynasında kendinizi doya doya seyredebilir ve onun yanında kendinizi güçlü hissedebilirsiniz ve ondan sıkılınca da onu kolayca yabancı birinin ellerine bırakırsınız.Bakışların odak noktasımı olmak istiyorsunuz?Anne olunca nihayet odak noktası haline gelmiş olursunuz çünkü bir çocuğun gözleri anneyi her yerde her zaman izler .Eğer bir kadın bütün bu ruhsal ihtiyaçları kendi annesinde doyuramamış bilincinde itip yok saymışsa ne kadar eğitimli olursa olsun,anne olunca bütün o bastırılmış ihtiyaçlar bilinç dışının derinliklerinde devirmeye ve doyuma erişmek için anneyi zorlamaya başlar.Çocuk annesindeki bu devinimleri açıkça hisseder ve çok erken bir zamanda kendi sıkıntılarını,açlıklarını ifade etmekten vazgeçer..
İlk defa bir kitabı okurken bu kadar öfkelendim, bu yazıyı yazarken bile kalbimin öfkeyle çarpmasını hissediyorum.
Bir kadının dönüşüm hikayesi olarak düşündüğüm, önceden çok araştırmadan aldığım bu kitap tam bir fiyasko çıktı. Yazar, temeli sağlam olmayan bilgileri roman karakteri üzerinden aktarmaya çalışmış ama çocuğu, yetişkini, hatta tecavüz
Sorularla gel bana sesin titremesin
Sana yalnızlığı anlatayım , ayrılıkları
Bir kadın nasıl öpülür dudağı kanatılarak
Kirpikleri buğulu gözleri nasıl sarılır
Hasret ağrıları çeken yorgun yürekle
Oturup acı çaylar içelim ağlayalım
Sorularla gel bana sesin titremesin
Kimse bilemez özlem nedir , Sevda nedir
Düşlerde bir kadını yaşamak istemek
Monna Rosa -IV- Ve Monna Rosa
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve
Anne, alış verişten yeni gelmiş yorgunluktan bitap düşmüş bir vaziyette eşyaları mutfağa taşıyordu. O sırada, sekiz yaşındaki oğlu, küçük kardeşinin neler yaptığını anlatmayı sabırsızlıkla bekliyordu. "Anne, ben dışarıda oynarken, babam da telefonla konuşurken, kardeşim renkli kalemlerini aldı ve duvara yazı yazdı! Hem de yeni duvar kâğıdı kaplattığınız çalışma odasının duvarına!" Anne sinirle yüzünü buruşturdu ve haykırdı: "Nerede kardeşin? Hemen çağır onu!" Elindeki son eşyaları da tezgaha koyduktan sonra, minik çocuğun her zaman saklandığı dolaba yöneldi. Küçük oğlunu, kızgınlık anında olduğu gibi, iki ismiyle birlikte çağırdı. Çocuk korkuyla titredi. Başına gelecekleri çok iyi biliyordu. Annesi, yaklaşık on dakika, duvar kâğıtlarının ne kadar pahalı olduğunu, o kâğıtları almak için ne kadar çalışmak gerektiğini anlattı. Dakikalar geçiyor, ama kadının sesindeki öfke ve kızgınlık dinmiyordu. Yaptığının ne kadar sorumsuzca ve yaramazca olduğunu tekrarladı durdu. Öfkesi azalacağı yerde artıyordu. Sonra çalışma odasına girdiğinde duvara baktı gözleri yaşla doluverdi. Duvarda okuduğu yazı kalbini delip geçmişti. "Annemi çok seviyorum!" diyordu yazı ve kocaman bir kalbin ortasına yazılmıştı. Kadın duvar kâğıdını ne değiştirdi ne de yazıyı sildi. Bulduğu boş bir resim çerçevesini yazının üzerine koydu. Odaya her girdiğinde bu yazıyı okumak için durdu ve yavrusunun sevgisini bütün sıcaklığıyla kalbinde hissetti.
Hiç, bir insanı unutmak,
Bir insandan vazgeçmek,
Bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
Kaldın mı hiç?
Hani ölmüş gibi,
Hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
Her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
Ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
Ama ölmüş gibi
Peygamberimize ilk iman eden dostuydu Ebu Bekir. Peygamberimiz, bu dostunu iman ettikten sonra her gün ziyaret ederdi. Yine böyle bir ziyaret için Hz. Ebu Bekir'in evine gitmişti. Kapıda küçük Aişe'yi ağlarken buldu.
Şefkat kaynağının gözleri doldu.
Küçük kızın ağlaması şefkatini çekmişti. Hemen çocuğa yaklaşıp ağlama nedenini sordu: "Niçin ağlıyorsun?"
Küçük Aişe kendisini ağlatan annesini şikâyet etti. Peygamberimiz Aişe'nin ağlaması kesinceye kadar küçük
çocukla ilgilendi. Hatta küçük çocuğun ağlamasına dayanamayıp gözlerinden yaşlar aktı.
Daha sonra da anne Ruman'dan bir daha çocuğu üzüp ağlatmayacağına dair söz aldı.
"Bakışların odak noktası mı olmak istiyordunuz? Anne olunca nihayet odak noktası konumuna gelmiş olursunuz çünkü bir çocuğun gözleri anneyi her an, her yerde izler..."