Kitabı okurken kendinizi okuyorsunuz aslında. Kendinizden şüphe edip bu kadar acıya insan nasıl sessiz kalır diyorsunuz. Töre,tarikat,çocuk istismarı... AZ ama anlattığı şey öyle çok ki..
Çocuk istismarı 1962 de İlk defa Henry Kempe tarafından ortaya atıldığı zaman bugüne kadar bu kadar göz önünde duran bir problemin nasıl atlandığını herkes hayretle görmüştür.
Dünya üzerinde çocuğa yönelik şiddet çalışmaları genel olarak çocuk istismarı başlığı altında incelenmektedir.Çocuk istismarı; çocuğa yönelik fiziksel, cinsel, duygusal şiddet uygulaması ve çocuğun ihmali olarak dört ana başlıkta değerlendirilmektedir.
Geri kalmış toplumlarda ise vatandaş devletten sonra, kadın veya çocuk aileden sonra gelir yaklaşımının yansımalarını en somut olarak mahkemelerden çıkan kararlarda görmek mümkündür.
Tüm dünyadaki çocukların haklarını ortaya koymak ve bunların koruyabilmek için Birleşmiş Milletler'in 1989'da benimsediği ve yaygın olarak yaklaşık tüm ülkeler tarafından onaylanmış olan Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne Türkiye'nin ilk imza koyan ülkelerden birisi olması, bu sürede yeterince çocuk haklarının içselleşmemiş olması nedeniyle ilginç olduğu kadar düşündürücü bir noktadadır.
İlk çocuk olmak, gayri meşru çocuk olmak, sevilmeyen kayınvalide ya da kayınpedere benzemek.Bunlar ve benzeri nedenlerle çocuğa karşı olumsuz duyguların olması çocuğun dayak yemesine ve sürekli kötü muameleye maruz kalmasına neden oluyordu.
"Tecavüz eden erkek, geçmişinde istismara uğramış biri de çıkabiliyor. Ve ileride başka çocuklara bunu yaparken, aslında o yaşadığı travmayı defalarca yaşayıp kendisine yapılmış istismarı atlatmaya çalışıyor. Aslında her seferinde kendisine tecavüz ediyor. Amaç orada haz değil, travmayı atlatabilmek."
"13-14 yaşındaki bir çocuk tecavüz etmeyi bilir mi?" diye soruyorum ve sosyal medyadan konu açılıyor. Sekiz yaşlarında birkaç çocuk okuldan gelmiş. Okulda bunlara pornodan söz eden biri olmuş ve internetten aramışlar. Sonra bu çocuklar orada izlediklerini birbirlerine ve kendilerinden küçüklere yapmaya başlamışlar. İnternet İle birlikte her şeyin ulaşılabilirliği artık daha kolay. Bu da çocuklar açısından bir risk oluşturabiliyor.
Kitabın başında bir kız çocuğunun gözünden anlatıldığı için;çocuk istismarı diye başlamıştım.Ama Dicle'nin dünyası çok daha başka imiş.Devamını bekliyorum,Dicle nasıl baş edecek gelecek yaşamında...
‘’Kim Milyoner Olmak İster?’’ yarışmasında annesini reddettiğini söyleyen bir kadını izledik hepimiz. Günlerce üzerine yazılıp çizildi, bunları söyleyen kadın linç edildi; vefasızlıkla, ahlaksızlıkla suçlandı. Ben dahil çoğu insan videoyu ilk izlediğimizde o kadın yerine utanç duyduk. Çünkü aileye koşulsuz itaat ve saygı öğretilmişti bizlere. O
Son yirmi yıldır sinemada ve Netflix gibi mecrâlarda görülen en yaygın temalardan birisi de cinsel sapkınlık... Her ahlâksızlık gibi cinsel sapkınlıkların meşrulaştırması süreci genellikle şöyle işler: Önce sapkınlıklar filmlerde görünür hâle getirilir. Böylece insanlar gördüklerini gerçeklik saymaya başlarlar. Gerçeklik zamanla gerçek olur. Sonra sapkın kişiler mizahi karakterler olarak gösterilir, insanlar onlara gülerler. Gerçeklik çirkin olmaktan çıkar, eğlenceli hâle gelir. Sonra bu sapkınların yaşadığı trajik hikâyeler anlatılır. İnsanlar onlara acır, üzülür. Sonra onların ne kadar yetenekli oldukları gösterilir, insanlar hayran kalır. Bu şekilde bu sapkınlıklar halk nazarında normal sayılmaya başlar. Sonra o sapkınlıklar hukukî olarak normalleşir. Sapkınlar ve sapkınlıkların görünürlüğü arttıkça normal sayılmadan da öteye geçer. “Moda” ve “şık” telakki edilir. Yani normalleşen giderek normatifleşir. Sapkınlık “olması gereken” bir özellik olarak görülmeye başlanır. Lut kavminde de böyle oldu, Atina’da da, Roma’da da, bugünkü Batı'da da... Ona teslim olmuş Doğu’da da... Bu meşrulaştırma sürecine bakarsanız şu sıralarda hemen her Batılı dizide veya filmde bir şekilde bahsedilen veya ima. edilen çocuk istismarı sapkınlığının da yakında normallestirileceğinden emin olabilirsiniz.
Filmlerin bu meşrulaştırmadaki rolü çok belirgindir.
Çocuk istismarı yok-muş, kadın ölümleri yok-muş, sırf bir dilekçeye, üstelik barış dilekçesine imza attılar diye işlerinden atılan, hapislere konulan akademisyenler yok-muş, yeniden tırmanan kardeş kavgaları yok-muş gibi yaşamak istiyorlar…
Muhalif Partilerin gayretleri ve kamuoyu tepkisi sebebiyle Çocuk istismarı ile ilgili araya sıkıştırılmak istenen kanun teklifi henüz yasalaşmamıştır. Ancak teklifi sunanların söz konusu teklifi yeniden bazı düzenlemelerle yasalaştırmak için çalışacakları kesindir.
Her fırsatta Laikliği ahlaksızlık olarak yaftalayanların çocuk istismarcılarını affetmek için gösterdikleri bu azami çaba
şuyuu vukuundan beter yani düşünülmesi bile gerçekleşmesinden kötü ve utanç vericidir! Dindar veya seküler her kesimden her insanın bu kanun teklifine en sert ve en ağır tepkileri vermesi gerekir! ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ BUNA BAĞLIDIR!