Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Yolunu kaybeden birini bulup doğru yola geri getiren bir adam onunla alay etmez. Ona unuttuğu doğruları yine öğretir, o yoldan gittiğine emin olur. Ama birine doğru yolu gösteremiyorsan onunla alay da etme. Sadece kendine bunu yapabilecek yüreğin olmadığı için kız. Bir doktor hasta bir adama diyor ki: ‘Dostum, ateşin var. Bugün hiçbir şey yeme, su iç.’ Kimse buna ‘Ne büyük bir hakaret!’ diye cevap vermiyor. Ama bir adama kalkıp ‘Arzuların zehirli, içgüdülerin zayıf, isteklerin tutarsız, güdülerin doğayla uyumlu değil, fikirlerin olgunlaşmamış ve yanlış’ dersen ona hakaret ettiğini söylüyor. Bir ayna insanı tam olarak göründüğü gibi gösterdiğinde olgunlaşamamış insanı kızdırıyor. İki tür körelme vardır. Biri anlayışın körelmesi; ve bir de utanma duygusunun. Bu, bir insan ne zaman basit gerçekleri kabul etmeyi reddetse ve kendiyle çelişmekte inat etse başa gelendir. Pek çoğumuz bedenimize laf edildiğinde kahroluruz ve bunu yaşamamak için elimizden geleni yaparız. Ama konu zihnimiz olduğunda hiç ilgilenmeyiz bile.”
Manevi hayatımızda, görünürde iki yönlü bir değişim oldu: Bir yandan dinsel fikirlerin maneviyatı bir dizi ürüne (kişisel gelişim kitapları, ünlülerin yaptıkları videolar ve "New Age" inançlarıyla ilgili sığ ama zararsız malzeme) indirgeyerek metalaşması; öte yan­dan rekabetçi, hasta ve aşırı kalabalık bir toplumun temelinde ne­redeyse kaçınılmaz biçimde yatan o ruh hastalığının inkarı. Çoğumuz için tek sahicilik alanı kişisel olan: Siyasal ve sosyal ka­musal alan telafisi imkansız bir biçimde yozlaşmış gibi görünüyor. Kendi içine kapanma, sessiz kalma; kontrol edilebilir, sınırlı bir alan talebi yaygındır ve sahicilik özlemi köklü bir manevi ihtiyaç olarak değil, tedavi edilebilir bir nevroz türü olarak sunulmaktadır. Şart­ larımdan rahatsızsam ya stresten (tamamen işe ilişkin bir olgu) yahut ilaçlar, egzersiz rejimleri ve daha çok dışarıya çıkmakla teda­vi edilebilecek depresyondan mustaribim demektir şimdi. Hepsinden daha önemlisi de, ihtiyaç duyduğumuz ve istediğimiz şeyin bir yol değil eşya; düşünmek değil eğlenmek; sistem değil düzen olduğuna nasıl ikna edildiğimizdir.
Reklam
Çoğumuz düzensiz sinir sistemiyle yaşadığımız için kendimizi gerçekten başkalarıyla bağlantı kuracak kadar güvende hissetmeyiz. Bu yalnız, hasta hissetmemize ve hayatın stresleriyle uygun şekilde başa çıkamamamıza neden olur.
"Oradan Mısır'daki kampa getir diler. Üç arkadaş kaçtık. Bilmediğimiz yollara düştük. Çölde kaybolduk. Yakalandık. Hapis yattık. Altı ay önce pis bir yük gemisiyle İstanbul'a getirip bıraktılar. Bir daha vurulduk. Çünkü İstanbul hükümetinin esirlikten dönenlerle ilgilendiği yok. Çoğumuz hasta, yaralı, sakat, bakıma muhtaç. Devlet yüzümüze bakmıyor. Sanki İngilizler dost, bizler düşmanız. Allah Allah! Biz hangi devlet için savaşmıştık? O kadar sayageldiğimiz Padişahımızın devleti, böyle bize yabancı bir devlet olmuş Rumlarla Ermeniler, sakat, yalnız gazileri tenhada sıkıştırıp dövüyorlar. Neyse ki ben dilenmeden ve dövülmeden bir iş buldum. Kuruş kuruş yol parası biriktirdim. Param tamam olunca yola çıktım.."
Sayfa 154 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Günümüzde beynimiz her zamankinden daha fazla bilgiyle dolmakta, çeşitli yönlere çekilmekte, sürekli çelinmektedir. Çoğu­muz bu sorunun farkındayız: makaleler yazılıyor, çalışmalar yapı­lıyor ama sonunda hepsi sindirilmesi gereken daha fazla bilgi biçi­mine geliyor. Aşırı çalışan bir beyni durdurmak olanaksızdır; bu girişim aynalı odalara benzeyen daha fazla düşüncenin üşüşmesine yol açar..…meşgul bir beyni rahatlatmanın tek yolunun bir tek nokta üzerinde odaklanmasını sağlamak olduğunu unutmayın. Hipnotizmacı hastasına ileri geri sallanan bir saat üzerine odaklanmasını söyler. Hasta odaklanınca, beyni rahatlar, duyuları canlanır, bedeni her tür yeni önerilere ve hislere açık olur.
Çoğumuz hala mikroplara salgın hastalıklara yol açan ve ne pahasına olursa olsun, kaçınılması gereken birer illet gözüyle bakıyoruz; ama bu haksız bir klişedir. Mikropların çoğu patojen değildir. Bizi hasta etmezler. İnsanlarda hastalık etkeni bakteri türlerinin sayısı 100'ü geçmez.
Reklam
Çünkü İstanbul hükümetinin esirlikten dönenlerle ilgilendiği yok. Çoğumuz hasta, yaralı, sakat, bakıma muhtaç. Devlet yüzümüze bakmıyor. Sanki İngilizler dost, biz düşmanız. Allah Allah! Biz hangi devlet için savaşmıştık? O kadar sayageldiğimiz Padişahımızın devleti, böyle bize yabancı bir devlet olmuş."
Sayfa 154 - Bilgi yayıneviKitabı okudu
“Bir doktor hasta bir adama diyor ki: ‘Dostum, ateşin var. Bugün hiçbir şey yeme, su iç. Kimse buna ‘Ne büyük bir hakaret!’ diye cevap vermiyor. Ama bir adama kalkıp ‘Arzuların zehirli, içgüdülerin zayıf, isteklerin tutarsız, güdülerin doğayla uyumlu değil, fikirlerin olgunlaşmamış ve yanlış’ dersen ona hakaret ettiğini söylüyor. Bir ayna insanı tam olarak göründüğü gibi gösterdiğinde olgunlaşamamış insanı kızdırıyor. Pek çoğumuz bedenimize laf edildiğinde kahroluruz ve bunu yaşamamak için elimizden geleni yaparız. Ama konu zihnimiz olduğunda hiç ilgilenmeyiz bile.”
Sayfa 53 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Çoğumuz düzensiz sinir sistemiyle yaşadığımız için kendimizi gerçekten başkalarıyla bağlantı kuracak kadar güvende hissetme­ yiz. Bu yalnız, hasta hissetmemize ve hayatın stresleriyle uygun şekilde başa çıkamamamıza neden olur. Zamanla bu kısırdöngü devam eder, bizi her türden bağlantısızlığa ve hastalığa mahkum eder. Bu, dünyanın en kötü çıkmazıdır
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
91 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.