Evet bir kitap daha bitti. Dışarıdan bakıldığında böyle gözüküyor. İçimden geçenler ise; iç içe geçerek girift olmuş hayatların, acılı, sancılı, yorucu ve pes etmeyen bir hikayesini okuduğumu söylüyor.
Kitapta; zor şartlar altında hayata yine de tutunan, yoksul ama gururlu Afgan halkının başına gelen türlü eziyetler, savaşlar, Afgan kültürü, çocukluk oyunları, -hiçbir zaman doğru bildiğinden şaşmayan, bir vefa ve sadakat abidesi gibi karşımıza dikilen "Hasan" karakterini- ve onun etrafında gerçekleşen dramatik olaylar silsilesi ile Hasan'a karşı hep mahcubiyet içerisinde olan, aynı zamanda ona olan vefa borcunu ödeme düşüncesi ile kıvranan kitabın ana karakteri "Emir'in" başından geçen olaylar, sarsıcı ve okuyucuyu derin düşüncelere sevk edecek biçimde konu ediniliyor.
Kitabı okurken çok hüzünlendiğim ve ağladığım yerler oldu. Bu hisleri bana yaşatması, kitabın çok gerçekçi ve usta bir dille kaleme alınmış olduğunu gösteriyor.
Hayatta öyle değil mi zaten? Ağlamadan ömür geçiyor mu?