O sırada suçluları gizleyenlerin idam edileceği hakkında bir karar çıkınca, Condorcet, koruyucusunu bir felakete sürüklememek amacıyla, kendisinin kanun dışı olduğunu ve gideceğini söyler; Madam Vernet'nin yanıtı göz yaşartıcıdır: "Kanun dışı olabilirsiniz, der, ama insanlık dışı değilsiniz, kalacaksınız!"
“İnsan türünün gelecekteki hali üzerine umutlarımız şu üç önemli noktaya indirgenebilir: uluslar arasında eşitsizliğin yok edilmesi, aynı halkın içinde eşitliğin ilerlemeleri ve nihayet insanın mükemmelleştirilmesi” (Condorcet).
"Ya insan ırkının hiçbir üyesinin hiçbir gerçek hakkı yoktur, ya da hepsi aynı haklara sahiptirler; dini, rengi, ya da cinsiyeti ne olursa olsun bir başkasının haklarına karşı oy kullanan kişi, böylelikle kendi haklarını tehlikeye atar. "
Genel görüşü ve anlatımı ile kitap hoş.. Tiranlığın esirliğinden kurtulabilen insanlığın ilk çağlarda sadece beslenme odaklı sonrasında tarım ile yerleşik hayata geçişini devrimler ile salt kültürün ilerleyişini ve nereden nereye geldiğimizi gösteren bir tablo. Yunanlı övgüleri kitapta bolca yer alıyor.. Tavsiye ederim görüşlerinizi törpüleyebilir.. İyi okumalar..
Onsekizinci yüzyılda Aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen modernlik projesi, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı ve kendi iç mantığı çerçevesinde sanatın özerkliğini geliştirme çabalarından oluşuyordu. Bu proje, aynı zamanda, bütün bu alanların kendi bilişsel (cognitive) potansiyellerini esoretik (ancak belirli bir gruba hitap eden) biçimlerin de kurtarma niyetindeydi. Aydınlanma felsefecileri, bu uzmanlaşmış kültür birikiminden, gündelik yaşamın zenginleştirilmesinde de -gündelik sosyal yaşamın akılcı bir örgütlenişi için de denebilir- yararlanmayı istiyorlardı.
Condorcet'le aynı kafada olan Aydınlanma düşünürleri, sanat ve bilimlerin, sadece doğal güçler üzerindeki denetimi artırmakla kalmayıp, dünyanın ve benliğin anlaşılmasını, ahlaki ilerlemeyi, kurumların haklılığını ve insanların mutluluğunu da sağlayabileceği yolundaki abartılı beklentilerini de hala sürdürüyorlardı. Yirminci yüzyıl bu iyimserliği darmadağın etti. Bilim, ahlak ve sanatın farklılaşması, uzmanlarca ele alınan bölümlerin özerkliği ve bunların gündelik iletişimin hermeneutik'inden (yorumsama) ayrışması anlamına gelir oldu. Bu çatlama, uzmanlık kültürünü "olumsuzlama" çabalarını doğuran problemdir. Ama, bu yolla problem ortadan kalkmış olmadı: Ne kadar zayıf olursa olsun Aydınlanma'nın niyetlerine mi sarılmalıyız, yoksa, bütün modernlik projesinin yitirilmiş bir dava olduğuna mı?
Yıldızları gözlemekten doğan fayda, uyanık geçen uzun gecelerde bunlara harcanan emek, çobanların faydalandıkları boş zaman, astronomiye bir takım ilerlemeler getirmiştir.
Sokrates, insanlara yalnız tabiatın ellerine verdiği nesnelerle kanaat etmelerini bildirmek, bu yolda yeni adımları denemeden önce her adımı sağlamca atmayı, bilinmeyen bir alanda tesadüfe kapılmadan önce etraflarındaki alanı incelemeyi öğretmek istiyordu.
Pek aydın milletler, kanlarını, zenginliklerini istedikleri gibi harcama hakkını yeniden elde ederek, yavaş yavaş harbe pek uğursuz bir felaket, en büyük bir cinayet gözüyle bakmayı öğreneceklerdir.
Devrimin olması için Montesquieu'nün içine doğması, Diderot'nun önermesi, Beaumarchais'nin bildirmesi, Condorcet'nin hesaplaması, Arouet'nin hazırlaması, Rousseau'nun tasarlaması yeterli değildir; Danton'un buna cüret etmesi gerekir.