Dokuz yaşında bir çocuk Gaza,insan ticareti yapan babası Ahad’ın yanında büyüyor. Annesi Gaza’yı doğururken ölmüş. Gaza’ya da çocukluk değil,yükle dolu bir hayat başlıyor.
Ahad çok acımasız bir baba,her şeyden önce Gaza’yı insan kaçakçılığına zorluyor. Gaza 10 yaşında tecavüze uğruyor ve bunu sadece ortak şekilde çalıştıkları Yunanlı tekneciler Dordor ve Harmin’e anlatabiliyor.
Gaza nefretle dolu büyüyor. Kendinden,babasından hatta kaçakçılığını yaptığı o insanlardan bile. Neden kendi ülkelerini bırakıp da başka yerlere gittiklerini bir türlü anlamlandıramıyor ve haykırıyor:
“Sokağında savaş mı var? Ha? Evinin önünde insanlar birbirini mi öldürüyor? Git, çık, savaş sen de o zaman! Öl, yaralan, sakat kal!"
Ne kadar bir bakıma haklı olsa da bu haykırışlar Gaza’nın hayatını değiştirmiyor. Hatta asıl hikaye de bundan sonra başlıyor.
İşte tanıklık etmeniz gereken kısım da orası. Ben okurken bolca acı hissettim Gaza’nın adına. Aslında “9 yaşındaki bir çocuk nasıl bu kadar nefret edebilir ya?”, kafasına girebileceğiniz bir dönem de oluyor ama bence tam olarak bu değil. İnsan 9 da olsa 29 da hayat her şeyi hissettiriyor. Sınırlarınızı çok hafif de olsa zorlamak istiyorsanız,Hakan Günday bizler için yazmış!
Biraz uzun sürdü hepsini öğrenmem. Ne de olsa, anlaya anlaya gidiyordum. Anlaya anlaya gidince de yol uzuyordu, tabii. Ama acelem yoktu. Gittiğim yere kimse geç kalmıyordu. İstese de kalamıyordu. Çünkü nereye gideceğini bilen için geç kalmak yoktu.
Sorun da buydu zaten. Herkese, başka hayatların roman gibi gelmesi. Oysa sadece hayattı hepsi. Anlatınca roman olmuyordu