Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Ah ne olurdu ben de erkek olsaydım, dedi, erkek olsaydım da ben de bu işlere karışsaydım, ben de sizinle beraber memleket için bir vazife alsaydım, ben de vatanıma faydalı olsaydım..." (...) "Kadınlığınız bu söylediğiniz şeyleri yapmanıza neden engel olsun? Bu şeyleri hem yapar hem yaptırabilirsiniz... Ben de şimdi ah kadın olsaydım demek istiyorum. Çünkü ancak kadınlar dünyada bu gibi büyük ve ulvi işleri hem yaparlar hem yaptırabilirler."
Yaşamımın korkunç bayağılığı yok olup gitti. Onun kollarının sığınağından başka hiçbir şey kalmadı. Kuşkusuz, bir hafta önce bütün bunlara katlanabilirdim; çünkü sevmenin sevilmenin, tutkuyla hayran olmanın gerçek anlamda ne olduğunu daha bilmiyordum. Ama şimdi onu yitirirsem, onu elimden alırlarsa, ruhum sokaklara düşer, rastgele bir yabancıdan sevgi dilenir, o değerli zehirden birazcık olsun tatmak için yalvarıp yakarır.
Reklam
Aşk arzuyla gelir. Derinleşmektir. Hoşlanma ve bu durumdan memnuniyet havadadır. Suyla birlikte artık aşkı tamamlıyorsundur ama çok insan tamamlanmış olmak istemez. Her zaman aşkın heyecanında kalmak ister. Arzular tamamlandığında bu yüzden memnun kalmazsın. Çünkü hep suda kalmak , tutkuda olmak istersin.
Çünkü insan uzun zaman umut etmeyi sürdürür. Umutsuzluğu çok zor kabullenir; yalnız olduğu, ölümcül ve umutsuz bir biçimde yalnız olduğu gerçeğini çok zor kabullenir. Hayatlarındaki yalnızlığın çözümü olmadığını bilmeyi pek az kişi kaldırabilir. İnsan umut eder, etrafta dolanır, ilişkilere kaçar ve bu kaçak denemelerde gerçek bir tutku, teslimiyet yoktur; kendini işe güce verir, çok çalışır, düzenli olarak seyahate çıkar ya da büyük bir evi idare eder, kendine kadınlar satın alır ama onlardan da hayır gelmez ya da koleksiyon yapmaya başlar: Yelpazeler, değerli taşlar, nadir görülen böcekler. Fakat bütün bunlar hiçbir işe yaramaz. Ve zaten insan bütün bunları yaparken hiçbir işe yaramayacağını bilir. Ve yine de umar. Ve ne umduğunu kendi de bilmez. Daha fazla para, daha eksiksiz bir böcek koleksiyonu, yeni bir sevgili, ilginç ahbaplar, harika geçen bir gece ve daha da baş döndürücü bir bahçe partisi, bütün bunların hiçbir işe yaramadığını çok net hisseder. O yüzden düzeni korur; yokluktan, panikten.
Slavların Ülkesini yok edici politikalar
“Kasabamız Kozlowa Gora’da komşularımızın büyük çoğunluğu artık Almandı, Polonya köklerini reddediyor, sadece Almanca konuşuyorlar ve Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi’nin, yani Nazilerin politikalarını açıkça destekliyorlardı. Hepsinde olmasa da bazı dükkânlarda, ‘Yahudilerden mal almayın!’ ya da ‘Yahudilerden kurtulmuş Polonya özgür Polonya’dır!’ diyen yazılar asılıydı. Ülkemizde daha önce insanlar arasında hiç dine ya da ırka dayalı ayrımcılık olmamıştı. Ama yalnızca altı kilometre ötedeki Hitler’in yaptığı tam da buydu. Bu durumun ne kadar ileri gidebileceğini göremedik. Çünkü bizim için Almanya her zaman medeni bir toplum olmuştu. Şairlerin ve müzisyenlerin, filozofların ve bilim insanlarının ülkesi. Onların mantıklı, eğitimli insanlar olduklarına inanıyorduk. Almanların bizi bu kadar hor gördüklerini nasıl bilebilirdik? Yüzyıllar boyunca elde ettiğimiz başarılara rağmen, Chopin’e ve Kopernik’e, katedrallerimize, kahramanlarımıza ve atlarımıza rağmen, tüm bunlara rağmen Almanya, Polonya’yı sadece işgücünden yararlanılacak kaba saba Slavların Ülkesi olarak görüyordu. Hitler bizi yok etmek istiyordu!”
Çok güzel •́⁠ ⁠ ⁠‿⁠ ⁠,⁠•̀
Birçok fedakârlıklara hazırlanmak lâzım geldiğini anlıyordum. İçimde hep ne olduklarını bilmediğim gizli ve meçhul ümitlere sarılmıştım; onlar olmasa bir saniye nefes alamazdım; çünkü bütün hesaplar aleyhime çıkıyordu, bu meçhul ümitler beni aldatırlarsa mahvolacaktım.
Reklam
Çünkü ailede daima parası, şöhreti ya da etkisi olan biri vardır ve diğerleri, yani soyun öteki mensupları bu birinden nefret eder ve onu kullanırlar. Babam bunu biliyorve onlara uygun gördüğü kadarını veriyor, bunun ötesinde de nefretlerine kayıtsız kalıyordu. Güçlü bir insandı. Para onda ne duygusallık ne de suçluluk hissi yaratmıştı. Kimin hakkının ne olduğunu çok iyi biliyor ve daha fazlasını vermiyordu. Duygular söz konusu olduğunda da. En sevdiği cümle şuydu: “O bunu hak etti" ya da "O bunu hak etmedi.” Ve bu hak tamı tamına tartılıyordu
Bu sayfaları, Atatürk‘ün insanı olan,sevgisini bütün dünyaya yayan,bütün insanları bir ve kardeş gören ve daha önce de verdiğimiz şu sözlerini tekrar ederek tamamlamak isterim. Çünkü bu sözlerher zaman tekrarlamaya değer: "Beseriyetin hepsini bir vücut ve her milleti bubub bir uzvu saymak icap eder.Bu vücudun bir parmağının ucundaki acıdan,diğer bütün uzuvları müteessir olur. Ancak böyle bir düşünüş, insanları,milletleri, hodbinlikten kurtarır. Eger milletler arasında bir hastalık varsa, hadise ne kadar uzak olursa olsun,kendi aramizda olmuş gibi,bu eseatan şaşmamak lazımdır. Eger devamlı sulh isteniyorsa, insan kitlelerinin vaziyetini iyilestirecek milletler arası tedbirler alınmalıdır İnsanlığın heyet_i umumiyesinin refahı, açlığın ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşarak şekilde terbiye edilmelidir."
Sayfa 497 - Remzi KitabeviKitabı okudu
çünkü bitkin gözlerimde hep o var, bu yüzden bütün tükenmişliğim; böyle benimle kalır o güzel, başkasını görmem asla, ne görmeyi dilerim, ne çağırının adını başka kadının iç çekişlerimde.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.