Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Davut Sakallı

Davut Sakallı
@davutsakalli
83 okur puanı
Kasım 2017 tarihinde katıldı
Günaydın Çocuklar
Güneş nasıl yakışıyorsa sabaha Gülmek size öyle yakışıyor Gülün sabah kadar temiz Gülün sabah kadar serin Gülün güneş kadar sıcak Güzel günler gülüşünüzle gelecek Oh ne güzel sizinle yaşamak
Reklam
"Şiir" adlı şiirinden...
(...) Güldür sevgiliye uzanan Şakıyan bülbüldür Sıkıysa öldür Şiir ölümsüzdür
"Boran" adlı şiiriden...
(...) Kordonumu taşı kesmiş dağların Kızıl kanım şırasıdır çağların Türküsü var söylenmemiş Söylenecek dağların Mavzer benim, yara benim, yar benim Ağustosta merhemidir (...)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Kavga" şiirinden...
(...) Bütün meridyenlerinde Sevda türküleri söylense kürenin Hep kavgada olacağım Düşman bulamadığım an En büyük düşmanıyım Kavgamın
"Çek" şiirinden...
(...) Faiz faiz ödetirler borçları Biz besleriz Sabancı'yı Koçları Zindan olur Kar altında kışlarım (...)
Reklam
1961 yılında, Konya İli Hadim İlçesi Aşağı Hadim Mahallesinin Çaldağı Yaylası Kırı Obası'nda (yer)* in yanında asırlık ardıç ağacının dibindeki taş evde doğmuşum. İlkokuldan lise 3'e kadar Hadim'de okudum. 12 Eylül nedeni ile yarım bıraktığım E.M. Lisesi Torna Tesviye bölümünü 1987'de Konya'da dışarıdan sınavlara katılarak bitirdim. Tornacılık başta olmak üzere değişik işkollarında İstanbul, İzmir, Konya, Ankara, Manisa, Antalya'da çalıştım. 1995 yılında İzmir Kiraz'dan Ümmü Hanımla evlendim. İki oğlumuz oldu. Hasan Hüseyin 17, Deniz 10 yaşında. İzmir'de yaşıyoruz. Bir soğuk suları sevdim bir de sıcak sohbetleri ve hep mücadelede kaldım, bedellerini ödeyerek. 52 yılda hayattan damıttıklarımı severseniz eğer, beğenirseniz şiirimi, şiir derseniz; ulaştırın ulaştığınız her yere, bütün sevdiklerinize. Birlikte yürüyelim gelecek güzel günlere; barış içinde yaşanası bir dünya kuralım. Şiiri sokağa indireceğiz, şeytanı çağına göndereceğiz. Cenneti bu dünyada yaşamayı kazanabiliriz. Kazanacağız. Hem mücadelede yitirdiğimiz canlara, bugünümüzü kazananlara; hem dünyaya getirdiklerimize, çocuklarımıza, hem de dünyamızın kendisine borçluyuz. *yer: obaya yakın tarla
İşte
Bistra'ya Ve işte- yeniden bekliyorum büyük aşkı ben. Ve işte gözüm yine o büyük saatte. Yelkovanına güvercin konmuş- benim gibi, yapayalnız... Kızıl bulutlar tütüyor ikindi sessizliğinde. Ve işte- tıklıyor yelkovan - iniyor bir çizik alta. Tutuşuyor kanatları güvercinin. Eski Mısır ruhu gibi kanat açıyor ürküntüyle kuş. Çatıların üstünde dönenen bir dakikanın yitişini görüyorum ben... Yüreğime yerleşiyor iksiri kuşun, kalakalıyorum. 1964
(...)On yıl önemlidir bir ulusun yaşantısında. On yıl içinde çok şey olur! 1945'te yanmış yıkılmış Almanya'nın 1955'te nasıl bir görünüş, nasıl güç kazandığını bir düşünsek! 1945'teki Bulgaristan'ın, Yugoslavya'nın on yıl içinde aştığı evreleri bir hatırlasak! Atatürk'ün önderliğinde 1923'ten 1933'e dek nasıl geldiğimizi bir anlasak! Bunlardan sonra da 1950'den 1960'a, 1960'tan 1970'e havaya uçan zamanın, geriye dönen atılışların, yanlış, ters, zararlı işlerin acısını duysak içimizde!.. 1980 de böyle gelir bu gidişle. Derken 1990 da. 2000 de!.. Biz zamanı çürütüyoruz, kokuşturuyoruz. Daha doğrusu böyle sanıyoruz. Aldatıyoruz kendimizi! Zaman değil çürüyen, kokuşan. Biziz biz. Hepimiz! Bugünümüz, yarınımızla...
Sayfa 170Kitabı okudu
(...)Gerçek Atatürkçülük yolunda olsaydık, sürekli atılımlarla devrimi geliştirir, ilerletir, yüceltirdik. Atatürk Devrimi adını verdiğimiz "şey" elle tutulur, gözle görülür bir yapıt, bir değer olurdu elli yılda. Ama ödün üstüne ödün vererek, çıkar üstüne çıkar ardında koşarak; yalnız paraya, güce, nüfuza, iktidara sahip olmayı, belirli bir azınlığın mutluluğunu kurmayı yöneticiliğin baş amacı sayarak, kendi halkımıza sömürge insanları gibi davranarak; onları aydınlatmak, diriltmek, güçlendirmek, çağın koşullarına yaklaşmak yerine uyutmak, sindirmek, bir lokma ekmeğe razı etmek, din duygularını besleyerek, yerine göre türlü yoldan korkutarak yok ettik, ortadan kaldırdık, yozlaştıra yozlaştıra tanınmaz hale getirdik Atatürk Devrimi'ni, "gerçek" Atatürkçülüğü...(...)
Sayfa 160Kitabı okudu
"SARAY - Seferler başarısızlıkla sonuçlanıp da ganimet sağlanamayınca hazine boşalır. Ayarı düşük akçe basmaksa, devletle kendi görevlileri ve devletle halk arasında anlaşmazlıklara yol açar. Eşya fiyatları yükseldikçe değeri düşer paranın. Sürekli lâle eğlenceleri, helva sohbetleri, görkemli elçi davetleri, parlak sünnet düğünleri, ancak yeni yeni vergiler konmasıyla mümkün olur. Hele Doğu seferleri için üst üste konulan seferî vergiler tuz biber eker. Anadolu'da geçim kaynağı kuruyanlar İstanbul'a aktıkça büyük şehirdeki işsiz sayısı artar durmadan. Ve ülkeyi yöneten saraya karşı düşmanlar çoğalır. Sefahatle orantılı olarak sefalet de büyüyünce ahlâk bağları zayıflar, genel cümbüşe ayak uyduramayan aileler dağılır bu yüzden. (...)"
Sayfa 224Kitabı okudu
Reklam
"Asla öğrenmeyi bırakma. Öğrenmeyi bırakmazsan, kişi olarak büyümeyi bırakmazsın, yeni bilgiler edinip değişmeyi bırakmazsın. Insanlar bana soruyor, Değiştiniz mi?' diye, ben de, 'Umarım değişmişimdir,' diye cevap veriyorum, çünkü, on, yirmi, otuz, kırk yıl içinde hep değişmeniz gerekir. Genişlemeniz gerekir."
Sayfa 299 - Clint EastwoodKitabı okudu
Devrimlerden verilen ödünler, özellikle ekonomik sıkıntı arttıkça yoğunlaşmıştır. Türk ulusunun yatırım gücü, aşırı bir tüketim siyaseti ile azalınca, dışarıdan büyük ölçüde borç alınmaya başlanmıştır. Alınan bu borçlar, yerinde kullanılmamıştır. Planlı ekonomiyi her nedense benimsememekte direnen DP Hükümeti yalnız oy kaygısı ile kredileri israf etmiştir. Çoğu verimsiz yatırımlarla bütçe imkânları kısa sürede yitirilmiş, bu olay 1954'ten itibaren Türk ekonomisini büyük bir enflasyon içine itmiştir. Enflasyon toplumsal dengeyi altüst etmiş, orta ve az gelirli vatandaşlar büyük bir sıkıntı içine düşerken, kısa sürede milyonlarca lira kazanan vergisiz servet sahipleri türemiştir. Bu durum vatandaşı bir moral bunalımına sürüklemiştir. Özellikle aydınların çektiği maddî ve manevî sıkıntılarla iktidar asla uğraşmamıştır. Köylü nüfusu bir yandan Devrim ödüncülüğü, bir yandan da ölçüsüz bir fiyat siyaseti ile oy bakımından elde tutulmaya çalışılmıştır.
Sayfa 176 - Ahmet Mumcu, İnkılap yayınlarıKitabı okudu
Unutulmamalıdır ki, milletin egemenliğini bir kişide yahut belirli kimselerin elinde bulundurmakta çıkar bekleyen bilgisiz ve dalgin insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini kuruntuya dayanan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat, onların etrafındaki çıkar düşkünleri bunu din kılığına büründürerek bütün milleti aldatmaya, hata ettirmeye çalışırlar. Nitekim, şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihayet milletin kulağı bu sözlerle dolar ve o telkinleri din gereği ve tam gerçek sayar. Bu gibilere gerici ve hareketlerine gericilik derler. Yakın tarihimizi incelersek birçok örneklere tesadüf ederiz. Fakat, buna bütün dünya inanmalıdır ki, milletimizi bu gibi telkinlerle bozma ve aldatmanın imkânı kalmamıştır. Fetva ile veyahut şu, bu gibi telkinlerle milleti gericiliğe yöneltmek isteyenlerin yeri, zindan olacaktır. Kesinlikle ve korkusuzca söylerim ki, millî egemenliğimizin her zerresini şu veya bu şekilde kayıt ve şarta bağlamak isteyenler, en koyu gericidir. Öylelere karşı milletin yapacağı şey, onları parçalamaktır. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 88)
Sayfa 252 - AtatürkKitabı okudu
Malî bağımsızlık ve dış borçlanma
Bugünkü savaşımlarımızın amacı, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak malî bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin bütün hayatî kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü, her devlet organı ancak malî kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin ekonomik yapı ile orantılı ve denk olmasıdır. Bu nedenle, devlet yapısını yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın memleketin gelir kaynaklarıyla yönetimi temin çare ve önlemlerini bulmak, gereklidir ve mümkündür. En üst derecede tutumluluk, milli özelliğimiz olmalıdır. Geçmişin ve düşmanların, memleket ve milletimizi bütün uygarlık dünyasıyla birlikte ileriye götürmekten alıkoymuş olan zincirleri, bugün bizi, az zamanda olağanüstü girişimlerde ve çalışmalarda bulunmaya zorluyor. Ancak, bu zorunluğun tatmini ve kayıpların karşılanması bugünkü maliye gücümüzün üstündedir. Bundan dolayı hükümetimizin, her uygar devlet gibi dış borçlanmalar yapmasına gerek vardır. Şu kadar ki ödünç alınan yabancı paralarını, şimdi ye kadar Babıâli'nin yaptığı şekilde, ödemeye mecbur değilmişiz gibi, amaçsız harcama ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak malî bağımsızlığımızı tehlikede bırakmaya kesin şekilde karşıyız. Biz, memlekette bayındırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız. 1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 222-223)
Sayfa 467 - AtatürkKitabı okudu
"(...) İnsanoğlu, şöyle yada böyle, şu yoldan yada bu yoldan yükselir, iktidara gelir, eline büyük ama pek büyük güçler geçtiğini sanabilir. Sıfatı baş döndürücü, hayalinden hatırından geçiremeyeceği sıfatlar olabilir. İnsan insanlığını burda korursa insandır. Ben geride bir ad bırakacağım ki hayırla yad edileceğim diye düşünür, bunun için çaba harcarsa yücelir. Yoksa, asarım da keserim de, ezerim de büzerim de derse, günün birinde, eşekten düşmüş karpuza döner, yarılır kalır da, haline bakmak için başını çeviren olmaz. (...)"
Sayfa 290 - Bilgi Yayınevi / (Yeni Ortam, 30.3.1973)Kitabı okudu
64 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.