Çoraplar
Saldırmadık yer bırakmadılar bende Çekiştirdikleri deri değil de perdeymiş gibi Karşımda kabara kabara hem de Kapatıp açmak sanki beni tamir etme yöntemi Yırtılmadım, bunu denemedim bile Çıktım sokağa eteğimi kıvırdım O zaman dünyaların bacakları
Hüzünlü tebessümler "Eğer bir kaz olsaydınız, evcil bir çiftlik kazı mı olmak isterdiniz, yoksa özgür bir yaban kazı mı?" Bu benim katıldığım ilk tartışmaydı. İlkokuldaydım. Hatırladıkça rahmetle andığım Mustafa Ateş Bey, "Hadi bakalım," dedi. "İki kişi kalksın ve bu konuyu aralarında tartışsın. Birisi çiftlik kazı olmayı savunsun, diğeri ise yaban kazlarını..." Ben hemen atıldım, "Özgür yaban kazı ol- mak isterdim!" dedim. "Peki o vakit," dedi. "Sen şöyle tahtaya kalk." Artık başka alternatifi olmadığından mı, yoksa gerçekten gönülden inandığından mı bilmem, bir başka çocuk da benimle bu konuyu sınıfın önünde tartışmak üzere seçimini evcil bir çiftlik kazı olmaktan yana kullandı. Tahtaya kalktık ve hararetli bir tartışmaya daldık. O, evcil kaz olmanın ne kadar iyi bir şey olduğuna dair türlü deliller öne sürüyor, hazır yiyecekten, güvenli barınaktan bahsediyordu. Sonunda bir tencerede yahni olmak vardı ama olsun! Ne de olsa özgür ya da evcil bütün kazların akıbeti aşağı yukarı aynı değil miydi? Ben de o güne kadar okuduğum kitaplardan, cilt cilt ansiklopedilerden aklımda kalbimde ne kaldıysa sayıp duruyor, bu hararetli tartışmada üste çıkmak için elimden geleni ardıma koymuyordum. Ama daha da önemlisi, özgür bir yaban kazı olmanın güzelliğine, gönülden inanıyordum. Gökyüzünde uçmaktan, gökkubbenin maviliğine karışmaktan, kanatlarımı açıp onu kucaklar gibi yapmanın muhteşemliğinden bahsediyordum. O zamanlar, o kısacık kanatlarla bunun pek de mümkün olmadığı aklıma bile gelmiyordu elbette...
Reklam
"Dolaşmasını, bakmasını bildikten sonra, ne tuhaflıklar görmez insan büyük kentte! Yaşam suçsuz canavarlarla do­lup taşar. Hepimizin efendisi, Ulu Tanrım! Yaratıcı, ustalar ustası; Yasa’yı da, Özgürlük’ü de getirmiş olan, bizleri ser­best bırakan hükümdar, bağışlayan yargıç; nedenlerle, etken­lerle dolu olan, belki de yüreğime din değiştirtmek için, bir bıçak ağzına iyileşmeyi koyarcasına, aklıma dehşet hazzını koyan Tanrım, ne olur acı bize, kadınlı erkekli delilere acı! Ey Yaratıcı, bunların neden var olduklarını, nasıl oluştukla­rını, nasıl oluşmamış olabileceklerini bilen biricik Varlık için canavar diye bir şey bulunabilir mi?"
Patrondan zam isteyince ben :)
Sen Baküs! Sarhosluktan, güzel kizlarin aklını oynatip, akilllari deli edip, delileri kudurtan degil misin? Baska dişe dokunur ne yaparsin? Sen kudretli Mars! Harpleri sen çıkarmaz misin? Hirsizligi sen övmedin mi? Ey büyük Zeus! Ey günahkâr insancıklara yildırımlar yağdıran başbuğumuz! Güzel cocuklari, güzel kizlari, Tanrı olsun, yar Tanri olsun, insan olsun sen ayartmadin mi? Siz ötekiler... Daha beterleri! Yaptiklarinizi saymaya bile lüzum görmem. UTANIRIM.
"Ne gördün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire, 'Buraya kadar!' dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin."
Sayfa 321Kitabı okudu
İtfaiye Müdürü'nü 2 Saat Nezarete Aldım
Mustafa Kemal Paşa Türkiye'nin sadece siyasal yönden bağımsızlığa kavuşmasını değil, ekonomik yönden de bağımsızlaşmasını ve güçlenmesini istiyordu. Bu yüzden çalışmalar sadece siyasal bakımdan ele alınmıyordu. 1925 yılının Mart ayı ortalarında Maliye Bakanlığı'ndan, İçişleri Bakanlığı kanalı ile bir yazı aldık. Yazıda; "Yüksek
Sayfa 54 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.