Adımla, Javier diye seslendi. Kar lapa lapa yağıyormuş gibi geldi bana. Artık ne mobilya kalmıştı ne de ayna. İkimizin arasında kılıç yoktu. Zaman kum gibi akıyordu. Yüzlerce yıllık karanlıkta aşk akıp gitti ve ben ilk ve son kez Ulrike’nin görüntüsüne sahip oldum.
Padişahın haftada iki gün divan-ı mezalime oturup, mazlumun hakkını zalimden alarak ona vermesi, konuyu aracısız bir şekilde tebaadan bizzat kendisinin dinleyip ona hükmetmesi gerekir.
“Hangi saat doğruyu gösterir bize?
Ömrümüz bu kadar yanlışken!”
…
Çünkü bir kere evleniyoruz şu hayatta, her şey çok özel olmalı. Günlerce araştırmışlardır. Yazarlardan, şairlerden yardım istemişlerdir. Sonunda bula bula bunu bulmuşlardır. Ne kadar yaratıcı!
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Biri geldi, tüm renkleri aldı elimden. Beyaz bir karanlık bıraktı bana. Beyaz siyahtan daha korkunç. Daha korkuncu ise bu ak karanlığın benim bir parçam oluşu. Burnum, dilim, parmaklarım gibi bir parçam.
Geçen gün yine oğluyla kavga etmiş. Neymiş efendim üniversiteyi bitirmiş daha boş boş geziyor. Yahu ne söylüyorsun dedim. Eskidendi o eskiden. Şimdi kolay mı bir yerde memur olmak. Bin sınavdan geçiriyorlar. Adamı okuduğuna pişman ettiriyorlar. Yazık yazık. İnsan ilimden de kaçar oldu.