Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ortadoğu’da Eşitlik ve Özgürlük Ortadoğu’da modern tarihin baş langıcı olarak kabul edilen, Napolyon’un 1798 tarihli Mısır çıkartmasıyla birlikte, Fransız Devrimi bölgeye ulaşmış oldu. O zaman başlayan siyasi tartış malar halen sürüyor. Batılıları n öne çıkardığı kavramların İ slam dünyasındaki karşılıkları farklıdır. İnananlar arasında eş itlik anlayışı, İslam’ın 7.yy’da kuruluşundaki temel ilkelerdendir. Hintlilerin kast sistemi ve Batılıları n ayrıcalıklı soylu erklerine zıt bir biçimde, İslam eşitliğe önem vermiş ve uygulamıştır. Özellikle sosyal ve ekonomik açılardan, hatta bazen etnik ve ırksal olarak, eşitsizlik yaratan durumlar olmuş tur.
Tarihsel açıdan iki tür Yahudi vardır: İslam Yahudileri ve Hristiyanlık Yahudileri. Yani, İ branicede Almanya anlamına gelen Aşkenaz ve İspanya anlamı na gelen Seferat Yahudileri. Elbette bu ayrım, dini açıdan veya ibadetleri arasındaki ufak farklılıklardan değil, medeniyet ve kültürle ilgilidir. Törenlerde kullandıkları nesneler bile, geldikleri ülkenin baskın diniyle benzerlik gösterir. Evlilik gibi mahrem bir konuda bile hahamları, İslam topraklarında yaşayan Yahudilere çokeşliliğe izin verirken, Hristiyanlık Yahudileri tekeşlilikle sınırlandırı lmıştır. Din adamları da kı yafetlerine varıncaya kadar ruhban sınıfı veya ulema ile benzerlik gösterir.
Reklam
İnananla kafir ayrımı, yazılı belgelerde de açıkç a görülebilir. Bu ayrımı tarihsel olarak iki örnekle netleştirmek mümkün: 17.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana’ya gö nderdiği askeri heyetin raporunda, kaleyi bekleyen muhafızlardan, “kafir” diye bahsedilmektedir. 19.yy’da İ stanbul’da yayınlanan günlük gazete ise,
Müslümanların çoğu iç in İslam, kimlik ve sadakatin, dolayısıyla da otoritenin ve otoriteye bağlılığın temelidir. Dünyanın her yerinde, farklı zamanlarda, farklı amaçlarla insanların, kendilerini ülke, ulus, ı rk, sınıf, dil veya başka kriterlere göre tanımlaması gibi, İslam’da da kendini algılama önem taşır. İ slam’da kimliğin temelini oluş turan unsur dindir. Dolayısıyla, yerliyle yabancıyı, içeriden olanla dışarıdan olanı ayırt eden de budur.
I hate footboll bu arada...:)
Özellikle ülkemiz insanının çok iyi bildiğine inandığı üç şey vardır. Bunlar sırasıyla din, siyaset ve futboldur. Bu üç konuda neredeyse herkes bir şeyler söylemekte ve kendince yorumlar getirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu ve İslâm
Devlet İslâmı'ndan ne anlamalıyız? Bundan maksat imparatorluğun siyasal yapısı içinde İslâm'ın bir siyasal araç olarak gösterdiği değişim, aldığı biçimdir. Her şeyden evvel, devletin, temel siyaset aracı olarak İslâm'ı nasıl yorumladığını, bunu yaparken ona ne gibi bir görünüm kazandırdığını, hangi kurumları, yöntemleri kullandığını çok iyi belirlememiz gerekiyor. İşte devlet mekanizmasının bu yorumu, Osmanlı devletinde, daha önceki Müslüman devletlerde pek rastlanmayacak derecede kendine mahsus güçlü bir siyasal mahiyet kazanmıştır. Bunun böyle oluşu kanaatimizce, Osmanlı İmparatorluğu'nda - Abbasiler de dahil olmak üzere, tarihte hiçbir İslâm devletinde olmadığı kadar- devletle dinin birbiri içine geçmesinden, diğer bir ifadeyle "devletle dinin özleşmesinden" ileri gelmektedir. Başka bir ifadeyle, Osmanlı İmparatorluğu'nda İslâm siyasal boyutu itibariyle, devletin ayrışmaz bir parçası olmuş, bu iki kavram, devlet ve İslâm birbiri içine girmiştir. Bununla beraber, devlet daha baskındır ve Osmanlı devletinde "her şey devlet içindir; din de devlet içindir."
Sayfa 162 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Lâkin Voltaire'den beri bütün İslâm düşmanları, en büyük tenkitleri Peygamber'in zevceleri münasebetiyle yapmışlardır. Hz. Hatice'nin irtihâlinden sonra Şanlı Peygamber efendimiz Sevde'yi, sonra Âyişe'yi, daha sonra Hafsa'yı, Zeyneb'i, Ümmü Seleme'yi, âzadlısı Zeyd'in boşadığı diğer Zeyneb'i zevcelik dairesine aldı. Tek evliliğe alışmış olan
Sayfa 190 - Ötüken Yayınları, İstanbul:2019Kitabı okudu
Gücün Ahlâkı
Batı’da gücün ahlâkı vardır, İslâm’da ise ahlâkın gücü... Bugün Müslümanaların güce ihtiyacı var. Doğru! Daha zengin, daha müreffeh, daha sağlam olmalılar. Ama biz gücü de yanlış anlıyoruz. Güç sadece para-pul, bina, siyaset, silah, nüfus değildir. Eğer ahlâk olmazsa bütün bunlar bir işe yaramaz. Çünkü en büyük güç ahlâklı olmaktır, kişilikli olmaktır. Müslümanlar batı gibi ahlâksız bir gücü örnek alamaz. Yalan ile, dolan ile, talan ile güç kazanmak mübahtır diyemez. Ahlâkın sadece bahsini edip, kendisi ahlâksız yaşayamaz. Biz Batı gibi hem güçlü, hem suçlu olamayız. Çünkü İslâm’da her şey gibi güç de ahlâka tabidir. “Gücü elde edelim, sonra ahlâkı düşünürüz!” diyemeyiz. Müslümanlığın gayesi sadece güç kazanmak, sadece en güçlü olmak değildir. Gaye; iyi kul, iyi insan olabilmektir. Allah’ın ahkâmına, Rasul-i Zişan Efendimiz’in ahlâkına bağlanmaktır. Niyeti de, gayreti de bunun için sarfetmektir. Dünyevi güce herkes kötülük ile, şer ile ulaşabilir. Asıl marifet, iyi ve doğru, yani ahlâklı kalarak güçlü olmaktır. Bunun için adalete, ehliyete dayanmak ve doğruyu yayıp yanlıştan sakındırmak dışında kazanılan hiçbir güç meşru olmaz. Evet, çare açık: Gücün ahlâkına değil, ahlâkın gücüne sahip olmak...
1.000 öğeden 851 ile 860 arasındakiler gösteriliyor.