Bu konuda düşülecek en hatalı bir görüştür. Laiklik, vicdan hürriyetinin bir neticesidir. Maddi kudreti haiz olan devlet, muayyen bir din veya mezhebi ve onların kaidelerini bütün vatandaşlara tatbik ederse ortada vicdan hürriyeti diye bir şey kalmaz. Esasen devlet, tamamiyle dünyevi işlerle uğraştığı için alacağı karar ve tedbirlerde dini usullerin ne olduğunu aramaya lüzum hissetmez. Osmanlı devleti, dininin İslam olduğunu Kanunu Esasilerinde söyleyen ve Kanunu Esasisi olmadığı zamanda yine böyle olan bir devletti. Vekiller heyetinde Şeyhülislamlar, Sadrazamdan sonra gelirdi. Yukarda lağvını anlattığımız Şeriye Vekaleti, Milli devletin ilk zamanlarında Şeyhülislam Kapısı yerini almıştı. Bahsi geçen bu kanunla teşkilat kaldırıldı. Devlet, Laik bir devlet oldu. Bugün mevcut ve Başvekalete bağlı olan Diyanet İşleri Reisliği, devlet dairelerinden biri olarak 'çalışmaktadır. Ne bir dini cemaat teşkilatıdır ne de devlet içinde devlet işlerine müdahale eden "Bab-ı Meşihat : Şeyh-ül-İslam Kapısı" gibi dini bir mercidir. Müslüman Türkler din işlerinde bir müşküle ve tereddüde uğradıkları zaman memleketin muhtelif yerlerinde mevcut "Müftü"lerden ve onların bağlı bulundukları Dinayet İşleri Reisliğinden arzu ettikleri hususları sorabilirler.
Reislik, imamlar, hatipler, vaizler ve müftülerin tayinlerini yapar; faaliyetlerini kontrol eder.