Geçmişe bakarken dehlizlerimizi kaplayan aynalardan akan görüntülerin kaçının sahte, kaçının gerçek olduğunu bilmemiz hemeninden mümkün olmuyor ne yazık ki. Geçmişe hep bugünden bakıyoruz ve zannediyoruz ki, bunu yaparken geçmişe doğru ilerleyen, giden biziz. Aslında her anın kendini tüketmesinde giderek hızlanan, tetiklenen bir şekilde üzerimize doğru gelen şeydir geçmiş. Zaman bize doğru akar ve bizi sürekli geleceğe doğru sürer. Bu kör akışa karşı icad ettiğimiz direnç duvarıdır bir yerde tarih ve hafıza. Onlarla zamanın akışına karşı koymaya çalışır, hissemizden sürekli alınan bugünün elimizde kalan parçaları ile daha doğrusu geleceğin ezilmemiş raylarıyla bir şeyler kurmaya çalışırız.
Hakikate götüren yol, dikenlerle doludur; dayanıklılık ve direnç ister; vücutça ve ruhça hazırlıklı olmayı gerektirir.
Reklam
Yazık! Bazı ruhlar, mutluluğa karşı özellikle direnç gösterir, yetersiz, beceriksiz olanlar...
Diğer pek çok kadın gibi Barbara da, annesinin yapamadığı bir şeyi elde etmek için uğraştığında suçluluk duyabilir. Bilinç altının derinliklerinde bir yerde Barbara, kendisi hakkındaki kararlılığını sadakatsizlik olarak görebilir, sadece kocasına değil, ailesindeki geçmiş kuşakların kadınlarına da ihanet ettiğini düşünebilir. Eğer durum böyleyse, peşinde olduğu değişime bilinçaltından direnç gösterecektir.
Adam yarı uykuda, yarı düşte, bir insan canının ne kadar tatlı, vazgeçilmez olabileceğini, kimi insanların, belki de büyük bir insan çoğunluğunun canlarını vermemek için ne kadar alçalabileceklerini ilk olarak düşünüyordu. İnsan canı bu kadar alçalmaya değer miydi? Ne pahasına olursa olsun insan yaşamını sürdürmeli miydi? Sıtmalar, hastalıklar, zulümler, buyruklar, açlıklar, yoksulluklar insan soyunun yaşama direncini kıramamış, insanoğlu kıyımlardan, aşağılamalardan, sakatlıklardan, kırımlardan sonra bile yaşamını sürdürmüştü. Bu korkunç güç, bu sonsuz direnç, bu yaşamak için katlanılan en aşağılık durumlar neydi, ne içindi?
Çalışma hayatı dildeki çağdaş krize direnç gösteremez: Canlı olanı ölü diye adlandırırız, hayatımızı kazandığımızı zannederken yavaş yavaş ölürüz. “Ölü” denilen zaman aslında yaşayan zamandır. Çalışmanın ne anlama geldiği artık bilinmediğinden, ölümü yaşamdan neyin ayırdığı da bilinmez.
Sayfa 25 - YKY
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.