Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Güneşin doğduğu taraf, doğu yönüdür. Türklerde en kutsal olan yönde, bu yöndür. Esas Türk kitlelerinin batı da olmasına rağmen, devletin önemli olan tarafları da, doğu bölümleriydi..."
# Yunan Tanrılarının her biri Romalılar tarafından kabul görmüş ve farklı isimler kullanılmıştır. Roma mitolojisi neredeyse tamamen Yunan mitolojisini baz almıştır. Yunan mitolojisindeki çoğu efsaneler de insan şeklindedir. # Yunan tanrılarının yaratılış hikâyeleri seçilmiş 12 tanrı (bu 12 tanrı, 4 kadın ve 8 erkekten oluşmaktadır.) Olimpos
Reklam
Ülgen bizim dünyamızda yedi erkek cins insan ve o kadar da ağaç yarattı. İnsanın kemikleri kamıştan, vücudu ise balçıktan ya­ratıldı. İnsanın bedeni yaratıldıktan sonra Ülgen insanın kulağına ve bununa üfürdü. İnsan canlı ve düşünen bir varlık haline geldi. Ülgen kulağa üfürünce ruh, buruna üfürünce de akıl girdi. Yedi in­sanı yarattıktan sonra Ülgen Altın Dağ'ın bulunduğu doğu yönüne yöneldi, bir erkek ve bir ağaç daha yaratarak Altın Dağ'ın batı cephe­sine koydu.
Kamer Yayınları
Aslında Homeros mitolojisi olarak tanımlanan şey, özellikle İlyada'da belirgin biçimde geçen tanrı ve kahramanların hikâyeleridir. Burada basit hikâyelerin ilişkilendirilmesi söz konusu değildir, aksine entelektüel gelişimi Yakın Doğu'nun ilk yazılı kültürlerine kadar uzanan, oldukça yansıtıcı bir anlatı arkıdır.
Sayfa 100 - Runik KitapKitabı okudu
Bütün dinlerin kökünde yer alan ve her bir dini tanımlayıp ona kendine özgü özellikler kazandıran bu öğeler"tarihsel" bir kaynağa sahip olabilirler: Güçlü dinsel bir zihin, geçmişin belli bir noktasında, kendi dinsel heycanlarını ve kanaatlerini, doğaüstüne ilişkin kendi tikel sistemini kendi çevresini zorla kabul ettirebilmiş, sonrada kurumlaştırabilmiştir. Günümüzde en iyi bildiğimiz büyük yapılar bu duruma örnektir: Batı'da Yahudili, Hiristiyanlık, Müslümanlık Doğu'da ise Budacılık.
Oğuz Kağan: Büyük Oğuz Boyunun kurucusu olan ve ona adını veren kahraman. Oğuzlar Doğu Türklerine mensuptur ve bu arada Selçuklu ile Osmanlı Hanedanlıklarının kurucularıdırlar. Oldukça yeni aktarımlara göre, Oğuz Kağan Yafes'in oğlu olan Türk'ün soyundan gelmektedir. Doğaüstü kadınlarla yapmış olduğu iki evliliğinden altı çocuğu olur: Kün (güneş), Ay, Yıldız, Kök, Dağ ve Deniz. Bunlar altı kolu oluşturur ve bunlardan da yine yirmidört Oğuz boyu doğar. Her ne kadar adı "collostrum" olarak yorumlandıysa da (halka özgü etimolojiye göre, annesinin yalnızca ilk sütünü içmek istemiş), kendisi "genç bir boğa" beyidir. Ne var ki, o farklı hayvanların karakteristik özelliklerini taşımaktadır: bir boğanın ayakları, bir Kurdun sağrısı, bir samurun omuzları, bir ayının göğsü, ve tüm vücudu kıllarla kaplıdır. Dolayısıyla o erdişi bir yaratıktır, belki de farklı ataların bir ongun resmidir.
Reklam
Kutsal Yağ Sürülerek Tahta Çıkma: Türklerde hükümdarın tahta çıkması, şüphesiz değişik tasarımlara dayanan belli ritüellerle ilişkiliydi. Çin yıllıkları T'u-küeler ve T'o-paların, doğu kaynakları ise Hazarların, tahta çıkarken hükümdarlarını bir keçenin üzerine oturtarak, havaya kaldırıp, bir daire şeklinde dolaştırdıklarından bahseder. Daha sonra sıkıca boğazını sıkarlar ve tam boğulacağı sırada, kendisinden hükümdarlık edeceği süreyi tahmin etmesini rica ederler. Bütün bunlar olup biterken, görünenin aksine Mantık önemsizdir. Boğma taklidi, Kanını dökmeden gerçekten bir hükümdarın nasıl öldürüldüğünü anımsatır. Şu halde, tahta çıkmak sıradan yaşamın ölümüdür ve bunu hükümdarlık yaşamı için bir diriliş takip eder. Bir keçenin üzerine oturtarak havaya kaldırmak suretiyle, onu göğe (Tengri) sunarlar (kral ise gücünü bundan almaktadır). Dairesel hareketler ise, evrenin hareketini taşınan kişiye aktarırlar. Muhtemelen, Orhon Yazıtlarında bir metin bu seremoniye anıştırmada bulunmaktadır: "Gök, babam İlteriş Kağan'ı ve annem İlbilge Hatun'u saçından tutup yukarı kaldırdı." Ne var ki, bu şamanist modelde bir kozmik seyahati da çağrıştırabilir.
Kurban: Kurban eski Türklerdeki en önemli kült eylemidir. Sunulan kurbanın ilk ve en önemli alıcısı Tengri, yani büyük gök tanrıdır. Bu duruma hem Doğu T'u-küelerde hem de Batı T'u-küelerde, ayrıca daha başka halklarda da, örneğin T'o-palarda rastlamaktayız. Çince metinlerde bu konuyla ilgili bazı açıklamalar yer alır: "O vakte kadar, göğe sunulan kurban konusunda [...] T'o-pa kralı şu ritüeli yerine getiriyordu: Gün doğmadan önce, baştan aşağı silahlanmış bir şekilde, peşinde yirmi biniciyle birlikte atının üstünde tepenin etrafını dolanıyordu. Ardından tepenin üstüne çıkıp kurbanım sunuyordu. Sonunda at üstünde tepenin etrafını bir kez daha dolaşıyordu." Bu merasimin adına "göğün etrafını dolanmak" deniyordu. Diğer taraftan, T'o-paların en büyük tanrıya tapınmak için kurban kesilen bir eve sahip oldukları anlaşılıyor. T'u-küeler ise "gök tanrıya kurban sunmak için üçüncü ayın ortasında toplanırlardı..." Çok sayıda koyun ve atı keserlerdi. Bu merasim bir Dağda, ancak daha çok Tamir Nehrinin kıyılarında gerçekleşirdi. Theophylaktos Simokatta, Türklerin tanrıya at, öküz ve koyun kurban ettiklerini belirtir.
Köpek: Tıpkı kurdun (böri) olduğu gibi, Köpeğin de eski Türklerin mitolojisinde benzer bir yeri vardır ve belli ölçüde onunla yer değiştirebilir. Ancak köpek çok daha önemsiz bir rol üstlenmekte ve oldukça seyrek görünmektedir. Batılı tarihçiler, Türklerin bir köpeğin liderliğinde asıl yurtlarından çıkarak Ön Asya'ya girdiklerini iddia etmekteydiler. Öyle görünüyor ki, onu kurtla karıştırmış olmalılar. Bu ise, Türkçe belgelerle kanıtlanmıştır. Çünkü köpeğin belli vakitlerde havlamasına belli anlamlar yüklenmiştir. Ne var ki, bu husus bugün açık bir şekilde ortaya konamamaktadır. T'uküelerde [kızılımsı kahverengimsi bir renkte yağan] kan yağmuruna bir köpek havlaması eşlik eder ve kısa bir süre sonra hükümdar ölür. Volga Bulgarlarında, köpek havlaması uğurlu bir işaret olarak kabul edilmektedir. Köpeğin Bulgarlar ve Kumanlar, başka bir deyişle batıdaki halklar tarafından kurban edildiği kanıtlanmıştır. Fakat Uzak Doğu'daki çağdaş Türk halkları tarafından da kurban edilmesi ve modern Sibirya'da da az çok rastlanıyor olmasından yola çıkarak, bu konuda elimizde yalnızca yakın zamana ait bilgilerin eksik olduğunu söyleyebiliriz.
Dünyaya bakış: Çok muhtemeldir ki, eski Türkler kendilerine özgü ve dünyaya ilişkin bir bakış geliştirmekle kalmamışlar, bu ayrıca dünyaya bakış altında anladığımızla her zaman örtüşmemektedir. Uzak Doğu'nun etkisi altında bulunuyorken eski Türklerin tasarımları daha farklıydı. Batıya göçtükten sonra bu tasarımları değişmiştir, ancak ne ölçüde değiştiğini kesin bilmiyoruz. Orhon ve Ongin Yazıtlarının bizlere aktardığına göre, evren iki ana bölgeyi, yani yukarıda Gök ve aşağıda Yeri kapsamaktadır. Yerin altında, üçüncü bir kozmik bölgenin bulunduğu yolunda bir tasarımın varlığına ilişkin bir varsayım konusunda kesin bir dayanak mevcut değildir. Bu tasarım ancak sonraları çok önemli bir rol üstlenecektir, ne var ki çok sonra oluşmuş olmalıdır.
Reklam
Ay: "Ay" Kamerî ay da denmektedir. Ay kültüne, güneş ve diğer gezegenlere ilişkin kültle birarada sıkça rastlanmaktadır, özellikle de 10. yüzyıldan bu yana. Ancak taşıdığı sembolik anlam, Çinli muhabirlerce çok daha öncesinden, Doğu Türklerinden itibaren bilinmektedir. İlginçtir ki, Türkler neredeyse sadece doğum, gelişim, olgunluk, çöküş, ölüm ve yeniden dirilmeye ilişkin tasarımlara yer verirler. Ay büyüdüğü sürece bir eylemde bulunulamaz, özelliklede bir savaş başlatılamazdı. Bazı belgelere göre, ay ile ağaç arasında bir uyum mevcuttur. Buna göre, ağacın devamlı tekrar eden sirkülasyonun sembolü olduğu kabul edilir. Ay çok kez ayı ile ilintilendirilmiştir. Ne var ki, ayı sözcüğünün etimolojisi çok farklıdır. Ayı, yaşam ritmi (ör. uzun kış uykusu) esas itibariyle ay tarafından belirlenen bir hayvandır. Ancak adlarının benzer oluşu halk etimolojisine dayalıdır.
Bu acılı dünya, bu durumuyla sonsuza kadar sürecektir. Ayrıca, gözün gördüğü acılar, hiçbir biçimde, bütünün boyutlarına ilişkin fikir veremez. İnsanların ve çevresindeki hayvanların, bitki dünyasının ve dayandığı yerin, kayaların ve suların, ateş, rüizgâr ve uçan bulutların, gezegenleriyle uzayın kendisinin sefaleti, toplam varlğıyla evrenin kendisi olan hep yașayan, hep aklanan gövdenin ve kümenin sefaletinin ancak bir bölümüdür.
Bende kamp çadırını Güneşe göre kurarım
T'u-küelere göre, dünya doğan Güneşe göre düzenlenmiştir. Doğu her zaman "ön" olarak adlandırılmaktadır. Arka ise batıdır, yani batan güneş. Sağda, güneyde Çin ve solda, kuzeyde ise orman bulunmaktadır. Çin metinlerine göre, hükümdar oturduğunda sürekli doğuya yönelir, çadırın girişi ise doğan güneş yönündedir.
"Nuh Peygamber dünyanın üçüncü bölümünü ise, oğullarından Yafese vermiştir. Bu ülkeleri oğlu Yafese verdiği için, bu oğlunu da dünyanın doğu taraflarına göndermişti. Türkler Yafese, Ebülce (?)- Han" derler. Türkler Yafese böyle derler ama; onun Nuh Peygamberin bir oğlu olduğunu da bilmezler. Bununla beraber bu Türk Han'ının Yafes'le aynı çağda yaşadığını ve onunla akraba olduğunu bilirler. Moğolların hepsi, Türk kabileleri ve bütün göçebeler onun neslinden gelirler.."
Doğu-Batı Çatışması
Batı’nın Yunan mitolojisi üzerinden sağladığı medeniyet üstünlüğünü Sümer’e yahut Bağdat’a, İstanbul’a yahut Tahran’a kaptıramayız. Kaptırırsak dünyayı yönetme erkimiz zaafa uğrar, mağlup oluruz. Sloganımız ‘Doğu asla uyanmamalı, Doğu asla başarınamalı, Doğu asla kendine gelmemeli! Bunun için Doğu devamlı savaşmalı; mümkünse bir biriyle!
Sayfa 106 - İskender Pala | Abum RabumKitabı okudu
233 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.