Bu bataklığın suyu da çamuru da;
-Delikanlılıkla elikanlılığı bir tutan.-
-Her şeye hakkı/m var koca zihniyeti ile
-Namus etiketini sadece kadınların alnına yapıştıran, namusu apış arasına sıkıştıran,
-Ve bunca kötülük dururken, öpüşmeyi ayıba, sevişmeyi ahlaksızlığa yakıştıran zihniyetten gelir.
-Bazılarının gözünde, kadının çörek otu kadar
savaşanlara karşı sevişenler…!
tek silahınız
sevişmek dört nala
ki ayıp değil
çırılçıplak uyanmak yan yana
en güzel direniş
silahları annesinin memesi sananlara
yine de
güzel anlatamazsın çirkin şeyi
bu dünyaya kıyanlara
.
-Tanrı hiç kimseyi,
Kullarını öldürsün diye yaratmamıştır.-
Yıllar ilerledikçe ağırlık omuzlarına daha çok biniyordu. Meğer başarılı bir yolda yürüdüğünü sandığı hâlde başarısızlığa doğru dört nala koşuyormuş da haberi yokmuş.
Gün bitti,
Akşam serinliğiyle başlıyor memleketim.
Doğduğum köy göründü;
Sakin yıldızlariyle gittikçe yakınlaşan sema,
Dört nala kalktı atım sevincinden;
Uçaraktan gidiyorum sılaya.
Çocukluğumda uçurttuğum uçurtmalar olacak
Bacalara takılan şu beyaz bulutlar;
Belki de rüzgarda namaz bezidir,
Yüzüne hasret kaldığım anacığımın!
Herhalde beni bekliyenler var.
Her karşılaşmada,
Kurulan ilk cümle " Günaydın" olmalı.
Ya da Merhaba,
Gökyüzüne bakıp vaktini sen ayarla.
Selam sabah ver insana.
Diğer cümleler daha yüzüne değmeden yüreğine iner insanın. Girizgahı olmayan bir cümle: Acı haber gibi tatsız, tutsuz... Tahammül eder gibi bencil... Geçiştirir gibi aceleci olur.
Acı haber demişken,
Kötü haberin de dili sürtmeli.
Dizi bükük, sesi kısık olmalı.
Öyle dört nala koşturulmamalı sahibine.
Tam o anda;
Nereden peydah olduğu bilinmez.
İç gıdıklayan gülüşlerin...
Diline, beline hükmet ki,
Esiri olma ne kötü haberin,
Ne de yolsuz sevinçlerin...