Her birimiz bir kadın ve bir erkekten dünyaya gelmişiz. Bunlara anne-baba demişiz. Her birimiz rahimde olmayı deneyimlemişiz. Her nerede, hangi çevreye doğduysak ona göre büyütülmüşüz. Belirli yaşlara gelmişiz. Hâlâ burada olduğumuza göre doğabilmişiz. Peki kaçımız “kendine doğmayı” da başarabilmiş?
Bir kez daha kadın olduğum için sonsuz şükürlerimle okudum kitabı. Nefs psikolojisinden, nefsin katmanlarından, Allah’ın kadında ve erkekte tecelli eden isimlerinden, cemâl-celâl yapısından, insan ilişkilerinden, kendini tanımaktan, kendini okumaktan, kendi çocukluğumuzdan ve kendi çocuğumuzdan, kalıplardan, tekamülden, bireysel ve toplumsal yönleriyle annelikten, sanal annelikten ve daha birçok şeyden bahsediyor.
Fıtraten her kadın annelik duygularını içinde barındırır. Yazarımız, anneliğin kendimizi bilmemiz için eşsiz bir fırsat olduğunu, bir annenin, çocuğunun gerçek ihtiyaçlarının ve yeteneklerinin farkına varabilmesinin kendine dair farkındalığıyla ilgili olduğunu, çocukların bir proje olmadığının bilincine varmamızı, daha bebekken huylarını gösteren, çocuğunu tanıyıp kendinden bağımsız bir birey olduğunu kabul edebilmeyi vakti geldiğinde kendini bulması için çocuğu özgürleştirebilmeyi belirtiyor. ‘Dokuz Yüz Katlı İnsan’ kitabıyla hafızamda yer eden Dr. Mustafa Merter’in bu kitapta yer alması beni ayrıca mutlu etti. Kitap her ne kadar kadına yönelik görünse de, erkeği dünyaya getireninde kadın olduğunu ve anneyle ilişkilerini çözümlemek açısından faydalı olacağını düşündüğüm için herkese tavsiye ediyorum.
Johann Wolfgang Von Goethe
Nermin Yıldırım altıncı romanı olan 
Misafir‘de “ev” olarak adlandırılan bir tımarhanede geçen olaylar üzerinden kurgulanan çok katmanlı bir hikâye
