Bir insanın bilinçaltı dünyası ne kadar aydınlatılabilirse, duygusal dünyası hakkında da o kadar fazla bilgi sahibi olunabilir: Sinirlerdeki bozulmaların ve yaşanan sarsıntıların gerçek sebebini belirleyebilmek için, ilkin o ruhun zeminine kadar inmek gerekir. İnsanın halihazırda bildiğini, kendisine bir psikoloğun veya psikoterapistin söylemesine ihtiyacı yoktur. Bir ruh hekimi ona ancak bilinçaltında var olan ve farkına dahi varamadığı olguları açığa çıkardığı takdirde yardımcı olabilir.
İki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu, bir acıyı birlikte hissetmek değil, ruhun yabancı bir derde karşı kendini içgüdüsel olarak savunması anlamındaki acıma duygusudur.
Diğeri, tek gerçek acıma duygusu ise yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla, gücü yettiğince hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı bir insanın acıma duygusudur.
Bazı ani sarsıntılar ve iç kabarmalar vardır ki, tekrar anlatıldıklarında kulağa duygusal gelirler, bunlar ancak iki kişi arasında beklenmedik bir duygu patlamasıyla yaşandığında, sadece bir kereliğine sahici olabilirler..
Ama iki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu acıma duygusu, aynı acıyı hissetmekten çok, başkasının acısına karşı kendi ruhumuzun içgüdüsel bir savunmasıdır.
Diğer tek gerçek acıma duygusu ise, duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur. İnsan yalnızca sonuna kadar , en acı ve en zor sona kadar sabredebildiği zaman karşısındakine yardımcı olabilir. Yalnızca kendini feda ettiği zaman, ancak o zaman!”