Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Leheb suresi
"hammålete'l-hatab' kelimesi, odun toplayan kadın anlamındadır. (...) O kadın fesad çıkarmak için lâf taşırdı. Onun için, Arapça ıstılâhına uygun olarak ona odun toplayan kadın denmiştir. Araplar fesad ateşini körükleyen bu tip kişiler için 'odun toplayan kişi' derler. Sa'id b. Cübeyr diyor ki: 'Bir kimsenin kendi günahlarını taşımasına, 'fulânun yahtatibu alā zahrihi (Falan şahıs sırtında odun taşımaktadır) denir. Dolayısıyla 'hammålete'l-hatab'ın manası da 'günahını taşıyan kadın' olur."
İnsan Yayınları
Hz. Peygamber'in vefatından altı ay sonra, Hz. Peygamber'in kızı ve Hz. Ali'nin eşi Hz. Fatıma öldü.215 Hz. Fatıma'nın ölümünden sonra; Hz. Ali, Haşimoğulları ve Zübeyir ibn Avvam, Hz. Ebu Bekir'e biat ettiler.216 Zübeyir, Haşimiler ile beraber hareket etmekte217 ve Ali'nin halife olmasını istemekteydi. 218 Halid ibn Sa'id ibn el-As da Hz. Ebu Bekir'e altı ay sonra biat edenlerdendi.
Reklam
İlhanlılarının dini yaşantıya somut başka bir katkıları da Şiilik üzerinde olmuştur. İlhanlı hakimiyetine kadar zayıf bir kitabi ve fıkhi birikime sahip olan Şiiler, İlhanlıların yarattığı koşullar altından daha kitabi bir mezhebe dönüşme imkanı bulmuşlardı. Şii fıkhının çerçevesini çizen hemen bütün ciddi akide ve fıkıh kitapları bu dönemde
Çok kısa bir sürede kurulan ve bir anda canlı bir görünümü kavuşan Sultaniye'nin ömrü güzelliği oranında oldukça kısa olmuştu. İlerleyen yıllarda şehrin gelişmesini sağlamak ve uzak düştüğü doğal ticaret yollarına olan mesafsini ortadan kaldırmak amacıyla "şah-rah" yani şah yolu adıyla şehir ile ticaret yollarının bağlantısını kuran
Reşidüddin'in sağlığında eserlerinde ona büyük övgüler sunan, onun nimetlerinden bahseden Kaşani, Onun Taceddin Ali Şah'ın entrikası so­nucu öldürülmesinin ve Reşidüddin'in boşalttığı siyasi pozisyonu kendisinin almasından sonra tamamen kanaat değiştirerek Reşidüddin'i karalamaya ve Taceddin Ali Şah'ı övmeye başlamıştı. Bu iddia da gösterdiği tavır değişikli­ğinin açık bir göstergesiydi. Bu iddianın hiçbir gerçekliği ve bilimsel dayana­ğı olmadığı açıktır. Ne çağdaşı ilim çevreleri ne de günümüz bilim çevreleri bu iddiayı ciddiye almamıştır. Eğer Reşidüddin bu eseri Kaşani'den kopya etmişse dil ve üslup açısından bu yetkinlikte ve derinlikte başka bir eser ver­memiş olması gerekirdi. Keza aynı şekilde Kaşani'nin daha yetkin ve derin başka eserlerinin olması gerekirdi. Bunun olmaması ve Reşidüddin'in anılan eserinden başka daha nice eserlerinin bulunması iddianın yersizliğini göster­mektedir. Kaldı ki Reşidüddin'in malum eseri kalabalık bir heyetin yardımı ile saray içinde herkesin gözü önünde yazdığı herkesçe bilinmektedir. Kaşani'nin Camiü't-Tevarih ile olan tek ilişkisi Reşidüddin'e yardımcı olan heyetin üye­lerinden biri olmaktan öteye gitmemektedir. Onun bu tavrı genç ve güvensiz bir sultan olan ve dedikodulara itibar eden Ebu Sa'id devrinde siyasi pozisyon almak için yapılan bir manevradan başkası değildir. Bu dönemde pek çok emi­rin iftiralara kurban edilerek tasfiye edildiği bi­linmektedir.
İhlas Süresi Kur'ân-ı Kerîm'in 112. sûresidir. Peygamber Efendimizin bir hadisine göre Kur'ân-ı Kerim'in üçte birine denktir. Ashab-ı Kiram'dan Ebu'd-Derda (r.a.) Peygamber Efendimizin bir gün, "Aranızda bir gecede Kur'ân'ın üçte birini okuyabilecek kimse var mı?" diye sorduğuna şahit olmuş. Sahabiler Kur'an'ın üçte birini bir gecede nasıl olup da okuyabileceklerini sorunca, "Kul huvallahu ehad (İhlas Sûresi) Kur'ân'ın üçte birine denktir," buyurmuşlar.* *Sahih-i Müslim ve Buhârïde Ebû Sa'id'den (r.a.) naklen geçmektedir.
Sayfa 136 - Ketebe yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Vassaf'ın"ın tarihçilik anlayışı daha çok Ata Melik Cüveyni'nin anlayışına da­yanmaktaydı. Vassaf kendisi de Cüveyni'yi takdir ettiğini ve kendine onu rehber aldığını da ifade etmektedir. Hatta burada Cüveyni'yi ve onun eserini överken bir beyit ile "daha bin kitap yazsam ben o buluta nazaran ancak bir damlayım,"
Ebu Sa'ld Bahadır Han'ın babası Olcaytu Han son zamanlarında rahatsızlanmış ve son olarak da ağır bir ishal rahatsızlığı neticesinde ölmüştü. İşte Taceddin Ali Şah, aynı zamanda hükümdarın tabi­bi de olan Reşîdüddin'nin yanlış ilaç kullanarak sultanı kasten öldürdüğünü ifade etmişti. Ebu Sa'id Bahadır Han böylesine ağır bir
(Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler... (5/54)) (353) Ebü Sa'id el-Meyheni'ye,“Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.” âyeti okunduğu vakit şöyle dedi: “Allah, hakkıyla onları sever. Çünkü O, yalnız kendi Zâtı'nı sever. Yani, O, Küll'dür. Varlıkta O'ndan başkası yoktur. Sadece Zâtı'nı, Zâtı'nın fiil ve tasniflerini sevenin sevgisi, Zâtı'nı ve Zâtı ile ilgisi olması bakımından Zâtı'na tâbi olanları sevmenin ötesine geçmez. Buna göre onları sevmekle yalnızca kendini sevmiş olur.Allah'ın kullarını sevmesi hakkında zikredilen lafızların tamamının tevil edilmesi gerekir. Bunun mânası, kalbinden perdeyi kaldırır, kalbi ile Allah'ı görür ve o kulunu kendisine yaklaştırır. Onun sevdiğini sevmesi, ezeli iradesine taalluk ettiği vakit ezeli, kulun kalbinden perdeyi kaldırmaya nisbetle de sebebinin hâdis olması ile hâdistir. Nitekim hadis-i kudside Allah, “Kulum nafile ibadetlerle bana yaklaşmayı devam eder, tâ ki ben onu severim.” buyurmuştur. Kulun, nafilelerle Allah'a yaklaşması kalbinin temizlenmesine, perdenin kalkmasına ve Rabbine yaklaşmasının husulüne sebep olur. Bütün bunlar, Allah'ın işi ve lütf u keremidir. İşte Allah'ın sevmesi bu demektir. (el ihya, IV/346)
Sayfa 180Kitabı okudu
İbn Yemin
İbn Yemin mahlasıyla tanınan Emir Fahreddin Mahmud b. Emir Yemlddini Tugrayi-yi Beyhaki-yi Feryumedi, XIV. yüzyılın önemli şair ve mutasavvıflarındandı. Aslen Türk asıllı olan İbn Yemin'in babası Sultan Olcayto'ya yakın duran mutasavvıflar arasında yer almaktaydı. Saray çevresinde ve yüksek bir kültür ortamında yetişen İbn Yemin, divanda
Reklam
Hace-yi Kirmani Kemaluddin Ebû'l-Ata Mahmud b. Ali b. Mahmud Mürşidi-yi Kirman!, Ebu Sa'id Bahadır Han döneminde yaşamış büyük bir mutasavvıftır. Şiiliğin büyük tasavvuf ekollerinden olan Murşidiyye'ye mensup olan Kirmani, kendi şiirlerinden anlaşıldığına göre 689/1290 yılında doğmuştur. Kirman'ın tanın­mış soylu ailelerinden
Reşîdüddîn
Reşîdüddîn külliyeye Gazan Han'ı kendine örnek alarak ölümünden sonra defnedilmesi amacıyla birde Türbe (Künbed) inşa ettirmişti. Burası Reşîdüddîn sağlığında Hafızlar Odası (Darut'l-huffaz) olarak görev yapmaktaydı. Burada yirmi dört hafız bulunmaktaydı ve üçer üçer vardiyalı biçimde gece gündüz burada Kur'an okunmaktaydı.
Olcaytu, Gazan Han'ın ölüm haberini Ho­rasan'da iken aldı ve emirleri ile konuşarak başta Prens Alafrenk'i, daha sonra ise rakip gördüğü Horkodak'ı idam ettirdi. Sonra batıya yönelip Ucan'a gelip tahta çıktı. 1307'de yeni başkent Sultaniye'yi de kurmaya başladı. 1310 yılın­da Şiiliği kabul etti. Aynı yıl Memlukler'e karşı harekete geçildi lakin erzak sıkıntısı ve salgın hastalık sebebiyle geri dönülmek zorunda kalındı. Bu askeri başarısızlık sonrası Küçük Asya' da (Anadolu) tekrar huzursuz­luk baş gösterdi. Anadolu beylikleri, 1314'te Moğol hakimiyetine karşı baş­kaldırdılar. En fazla zorluk çıkartan Karaman Beyliği oldu. Devlet merkezinde ise Reşidüddin ile Taceddin Alişah'ın arası o denli bozulmuştu ki vezirlerini herhangi bir şekilde birbirinden ayırmak gerekiyordu. Fakat Olcaytu'nun za­manında bu iş halledilemedi. Çünkü 14 Aralık 1316'da öldü. Olcaytu'nun on iki yaşındaki oğlu, babasının ölüm haberini Mazenderan bölgesindeyken aldı. Vasisi Sevinç ise hemen Sultaniye'ye doğru harekete geçti, o böylece hakimiyeti elde edeceğini düşünüyordu. 1317'de Ebu Sa'id babasının tahtına geçti. Fakat başkomutan ilan edilen Çoban, esas hakimiyeti ele geçirdi.
İlhanlı Devleti Tarihine Genel Bir Bakış
Moğolların kalabalık bir kolunun Hülagu öncülüğünde 1256 yılında Ceyhun Nehri'ni aşıp Horasan'a girmesiyle başlayan ilerleyişi, Azerbaycan merkezli olarak İran, Irak ve Anadolu topraklarının da önemli bir kısmını kapsayan bir devletin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. İlhanlılar olarak anılan bu devlet Yakın Doğu'nun siyasi, sosyal ve
Kafirun Suresi bahsi
Sa'id bin Mîna' (Ebu'l-Bahterî'nin âzâd ettiği kölesi) rivayet etmektedir ki, Velîd b. Muğîre, Ås b. Vâ'il, Esved bin el-Muttalib ve Ümeyye bin Halef, Rasûlullah ile görüşerek şöyle demişlerdir: "Ey Muhammed! Gel, biz senin tanrına ibâdet edelim; ama sen de bizim tanrılarımıza ibadet et. Seni işlerimizin hepsine ortak ederiz. Eğer getirdiğin şey iyi ise biz de ona katılırız ve ondan payımızı alırız. Eğer bizdeki, senin getirdiğinden daha iyi ise, sen ondan payını alır ve ona ortak olursun." Bunun üzerine bu sûre nazil olmuştur.
119 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.