Zihnin uçsuz bucaksız güldürüsünün tabiatına uyar; bu oyunda sahtekârlarla gayretliler, kurnazlıkla yamanlık birbirine girer. Her yüzyılın polemiklerine bakınız: Ne haklı, ne de elzem görünürler. Halbuki o yüzyılın hayatı olmuşlardır.
Modern yaşam bir yürüme bandı üzerinde kosturmaya benzetiliyor. Koşup koşup aynı yerde sayıyoruz. Hatta koştuğumuz yönün doğru yön olup olmadığı bile meçhul. Yavaşlamak, ne istediğimizi anlamak için şart. Bu bir seçim. Haftanın bir gününü ya da en azından birkaç saatini durup derin düşünmeye ayırabiliriz. Bu zamanlarda tavanı seyrederek hayatımız üzerinde düşünebiliriz. Yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızı, yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızı gözden geçirebiliriz. Bu bir lüks ya da zaman kaybı değil, elzem bir ihtiyaç
Hayatın hiç mantığı olmayan cereyanı bizi başka başka istikametlere sürükleyebilirdi ve biz, bu kadar birbirimize yaklaştığımız halde, tekrar ve her zaman için ayrılabilirdik. Fakat bu bizim hayatımızdaki iştirak noktasını yok edemezdi. Mademki bir kere birbirimizi görmüştük, ne vaziyette ve nerede olursak olalım, artık unutamazdık. Artık bundan sonraki hayatımız, tekrar birbirimizi bulmak için sessiz, fakat ebedi bir didinme olurdu. Biri diğerinin yaşayabilmesi için elzem olan iki mahluktuk biz, bunu istesek de, istemesek de...
İnsanların birbirlerini dinlemedikleri bir çağda, kutulara mahkûm olup dertlerini de kendi içlerinde yaşadıkları bir çağda sabır taşı olsaydı da dönüp dönüp dertlerini anlatsaydı insanlar ona.