İnsanlar genellikle içinde bulundukları durumu naif bir biçimde sanki içeriği hakkında bir değerlendirme yapma yeteneğinden yoksun bir şekilde yaşarlar.
Adam dediğin, adam, adam dediğin, eveeet,insan dediğin, durmamalı, durmamalı, duran insan paslanır, kirlenir, yüreği kirli olur duran insanın, çabuk ölür. Ölmese ne olur, ha yaşamış, ha yaşamamış...
Doğu Ekspresini bilmeyen yoktur elbette.
O Doğu'yu Batı'ya bağlayan, Batı'nın Doğu'ya kucak açtığı trenden bahsediyorum. Kars'tan Erzurum'a oradan Erzincan'a, Sivas'a ve nihayet Ankara'ya kadar Batı'ya adım adım koşan Doğu Ekspresi...
Hele de sonbaharın başında bir başka olur seyahati. Ağaçların teker teker yapraklarını döküşünü izlersin. Al işte mis gibi hayal dünyası.
Doğu Ekspresi hiç boş kalmaz. Kısa mesafeler arası yolculuklarda da sıkça kullanıldığından; özellikle yataksız vagonlar hınca hınç doludur. Vagonlar arası koridorlarda solunan insan kokularına, belli belirsiz dağ kekiği, otlu peynir, taze yapılmış tereyağı ve elbette Kars'ın eski kaşar kokusu karışır.
Bayramlar Bayram Ola
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü
Geçmez denen ne varsa hepsi geçer. Benimki geçti. Tıpkı sabahın yeni güne uyanması gibi, hayatımda
yeni bir sayfa açıldı. Artık kocaman bir adam olmuştum. Çocukluğumu görmeyenlerin aksine ne
kadar da çocuklaşsam inat edemeyecektim, ben de büyüdüm. Evet, o gün büyüdüm.
İşte ben mutluluğun resmini yapıyordum o sıra,
Nazım bana sordu o soruyu,
Ben Abidin oldum Nazım'ın mısralarına.
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?”
Yaparım...
Yaptım da...