Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ZORUNLU BİBLİYOGRAFLIK İstanbul Kütüphanelerine Göre Üç Bibliyografya: Birgili Mehmed Efendi Bibliyografyası/Ebussuud Bibliyografyası/Âlî Bibliyografyası Atsız, 1952-1968 yılları arasında, 16 yıl boyunca Süleymaniye Kütüphanesinde tasnif memurluğu yapmıştır. Başlıca işi, İstanbul kütüphanelerindeki yazmaların tavsifini yaparak onları
YARIDA KALAN EDEBİYAT TARİHİ Atsız'ın dil, tarih ve edebiyat çalışmaları iç içe geçmiştir. Daha 1933-1934 yıllarında Orhun dergisinde yayımlamaya başladığı Köktürk ve Uygur dönemlerine ait metinlerin aktarmaları, aynı zamanda edebiyat tarihini de ilgilendirmektedir. Bitirme tezine dayanan ve yine Orhun dergisinde yayımlanan Edirneli
Reklam
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
"Ahmedî-Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Türkiye Tarihleri I adlı eserin 1-35. sayfaları arasında yer almaktadır. Atsız'ın çalışması, Ahmedi'nin İskendernâme'sinin sonunda yer alan Osmanlılarla ilgili bölümün ilmî yayınıdır.
Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, 824, 835 ve 843 tarihli takvimler 1961'de İstanbul'da, Küçükaydın Matbaası'nda basılmıştır; 123 sayfadır. İç kapakta Atsız'ın adı "Düzenleyen" olarak geçmektedir. Atsız'ın verdiği bilgiye göre takvimler, "umumiyetle müneccimler tarafından padişahlara takdim olunup o yıl
TARİHİ METİN YAYINLARIYLA DİLCİLİK Ahmed Naci ile birlikte hazırladıkları ve daha öğrenci iken 1928 yılında, Türkiyat Mecmuası'nın ikinci cildinde yayımlanan "Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri" başlıklı makaleyi bir yana bırakırsak Atsız'ın doğrudan doğruya dille ilgili ilk ve tek çalışması, “Divan-ı Türki-i Basit, gramer ve lügati" adlı bitirme tezidir. Yayımlanmamış olan 111 sayfalık tez, İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Enstitüsü 82 numarada bulunmaktadır (Sertkaya 2014: 142). Yayımlanmamış olan bu tezin mahiyetini tam olarak bilmiyorum. Ancak çalışmanın adından anlaşıldığına göre Atsız, Nazmi'nin Türkî-i basît (saf Türkçe) ile yazılmış şiirlerini transkripsiyonlamış, bunların sözlüğünü çıkarmış ve bazı gramer özelliklerini ortaya koymuş olmalıdır. Eserin kelime dizininin yapıldığı, Atsız'ın Orhun dergisindeki yarıda kalmış yayınında bulunan şu ifadesinden de anlaşılmaktadır: "Ben Nazmî'nin divanındaki bütün kelimeleri harf sırasıyla dizip bulundukları sayfa ve satırları da tespit ettim." (Atsız, Mart 2015: 192). Eski Oğuz (Anadolu) Türkçesi ile yazılmış bu eser üzerinde çalışması, Atsız'ın daha sonraki metin neşirleri için önemli bir hazırlık sayılabilir. Nazmî'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'ini Atsız daha sonra Orhun dergisinde de dil, kültür ve edebiyat açılarından ele alıp değerlendirecek ve bu çalışmayı 1934 yılında küçük bir kitap olarak da yayımlayacaktır. Atsız'ın dil çalışması olarak da ele alabileceğimiz yayınları Kök Türk, Uygur ve ilk Osmanlı dönemine ait aktarmalar ve metin neşirleridir.
Reklam
Atsız, Türk Edebiyatı Tarihi'nde de dille ilgili bilgilere yer vermiştir. "Kunlar Çağında Türk Edebiyatı” bölümündeki şu sözler Türkçenin teşekkülüyle ilgilidir: "Türkçenin Kunlar çağında teşekkül ettiğini kabul etmekte yanlış yoktur. Bir dilin temelli olarak kurulabilmesi için uzun bir siyasî birlik şarttır. Bu şart bizim
Üzülme, buralar da bir gün Müslüman olacaktır!
Sonradan Müslüman olan biri İngiliz, diğeri İsviçreli ve ikisi de eski isimlerini atarak Muhammed adını almış insanlardan söz etmiştim. Yeni doğmuş bir bebek gibi olan İslâmî safiyetlerinden, heyecanlarından, diriliklerinden anlatmıştım. Aralarında geçen bir konuşmayı nakletmek istiyorum. Kısaca şöyleydi: Konya’da, Mevlâna hazretlerini ziyaret ettikten sonra türbenin bahçesinde bir taşın üzerine oturmuş aralarında Türkçe konuşmaktadırlar. Müslümanların bütün dünyada düştükleri acıklı durumu dile getirmektedirler. Etraflarına bakmakta ve bozulmanın vardığı boyutları görerek üzülmekte ve dertleşmekteler. Nihayet biri ötekinin omuzuna elini atarak teselli dolu bir sesle: -Üzülme dostum, demiştir, üzülme, inşâAllah buralar da bir gün Müslüman olacaktır.
Biraz daha özlü bir anlatım olabilirdi..
Eshab-ı Kehf'ten fütüvvetnamelerde de sıkça bahsedilir, çünkü bu sure fütüvvetle ilgili bulunan üç sureden birisidir. Eldeki en eski Fütüvvetnameler Sulemi'nin 10. yüzyılda yazılan "Kitab al-Futuvva"sı ve Ansari'nin sufilerin fütüvvet hakkındaki sözlerini derlediği Arapça'sının yanında Farsça­sınıda verdiği "Fütüvvetname" adlı eseridir. İlk Türkçe fütüvvetname ise 13. yüzyılda yazılan Burgazi fütüvvet­namesidir. Bunu Seyyid Gaybi oğlu Şeyh Hüseyin'in Fatih Sultan Mehmet döneminde yazılmış fütüvvetnamesi takip eder. Daha sonra da pek çok fütüvvetname metninde Eshab-ı Kehf'e değinilir. Burada sadece Burgazi fütüvvetnamesine değindim. İslami yazındaki bu müthiş zenginlik kaynaklar konusunda seçici olmayı gerektiriyor, çünkü daha pek çok metinde Eshab-ı Kehf'ten bir şekilde bahsediliyor ve bunların hepsini bu çalışmaya almak müm­kün olmamıştır.
Sayfa 178
Türkçe or- “kesmek, biçmek” kökünden türeyen orak (eski biçimi orgak) kelimemiz, Farsçaya geçtikten sonra ereh biçimiyle "testere" anlamı kazanmıştır. Her ikisi de kesmekle alakalı olduğu için bir semantik ilgi kurabiliyoruz.
Sayfa 5
Reklam
Azerbaycan’da konuşulan Türkçe, aslında Türkiye’nin doğusunda Erzurum’dan itibaren konuşulan lehçenin bir devamı olmasına, yani Türkiye Türkçesine çok yakın olmasına rağmen, eski Türkçe kaynaklı sümük kelimesi orada “kemik” anlamına gelir, aynı kaynaktan, Arapçadan alınan hürmet ise zamanla “rüşvet” anlamı kazanmıştır. Uygurcada ten kelimesi “gövde” demek iken, bizde “deri” anlamına dönüşmüştür.
Sayfa 4
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
Altın Elbiseli Adam: 1970 sonlarında Atsız'ı heyecanlandıran ve onu meşgul eden hadiselerden biri de Kazakistan'da bulunan Altın Elbiseli Adam'dır. 1969 yılında Almatı yakınlarındaki İssık kasabasında bir kurganda bulunan altın plakalarla kaplı bir ceset ve çevresindeki eşyaların M.Ö. 5.4. asırlara tarihlenmesi önemliydi. Ama daha
Arap dünyasını tanımıyoruz. Daha dün terk ettiğimiz bir sahayı, bir kavmi ve bölgenin dillerini bilmemek, uzmanlara sahip olmamak, olanlar da bu dünyadan gittikçe, yerine yenisini yetiştirememek bizim ayıbımız. Batı dillerinde çifter çifter tercümesi olan Arapça ve Araplar hakkındaki eserlerin çoğunu Türkçe'den izlemek mümkün değil. Arapça sadece diyanet iş­lerinde çalışanlara bırakılmış, bilgisizlikle övünüyoruz. Petrolümüzü temin ettiğimiz bu bölge hakkında bilgisizliğimiz sürüyor. Politikasının karmaşıklığından korktuğumuz Arap halklarından uzak durmayı marifet addediyoruz. Oysa Araplara belki çok karışmadan, onlarla birlikte olmayı bilmeliyiz; bunu yapmak zorundayız çünkü bu dünya ile iç içeyiz... Oradan üzerimize ateş de gelebilir barış rüzgarlarının serinliği de ... Marifet bilgili ve becerikli olmaktır. Ortadoğu dünyası romantizmle veya buluğ çağı bebesinin kinciliğiyle yanaşılacak bir saha değil. Çünkü bilsek de bilmesek de; istesek de istemesek de Ortadoğu'dayız.
Aldangaç
Avutacak, kandıracak, gönül alacak şey veya sözdür. Sözcük, Eski Türkçe al "hile" kökünden geliyor. Yunus Emre, aldangaç dermiş dünya için. Çünkü aldangaç, aynı zamanda tuzaktır.
Sayfa 141 - Profil Kitap
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.