Emevi yıkılışlarından beri, Horasan'dan Anadolu'ya dek sarsıntılı İslam dünyası Tarikatlarla doldu. Ebu Müslüm'den Hasan Sabbah'a, Mansur'dan Şeyh Bedrettin'e dek, düşünce ve davranış kaynaşmaları, Türk toplumunun gelenek ve göreneklerinden kaynak aldı. Çürüdüğü zaman Selçuk saltanatını yıkan Bahai'ler, Anadolu'da berbat derebeği dağınıklığı herkesi kasıp kavururken "Birlik" ülküsünü çağıran Aşık Beşe'ler, Osmanlı imparatorluğunu kuran Köy üretmenleri örgütü Bektaşiler, Şehir üretmenlerinin örgütü Ahiler... Mevleviler, Rüfailer, Yunus Emreler, Süleyman Çelebiler... Hep, İslam dininde Türk toplumunun inanç gücüyle Rönesanslar yapmış davranışlar, düşüncelerdir.
* * *
"Çinliler kadına gayet az hukuk
verdikleri halde, eski Türkler kadına tamamiyle erkeği eşit haklar kabul etmişlerdi. Eski Türk feminizminin esası bu noktada aranmalıdır." (Keza, s. 53) der. Sanki Türkler oturmuşlar, "feminist" bir ince eğilimle, ve
sonradan, kadına hak vermişler. Oysa Türkler, belki Türk olmadan önce, ANAHANLIK hukukunu yaşıyan ilkel Sosyalizmin Aşağı Barbarlık konağındaki "ALTIN ÇAĞ"larda yaşamışlardı. "Feminizm" Türklere sonradan gelmedi, "anadan doğma" bir düzendi.