Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fosiller dünyasında, yardan en ufak bir çakıltaşı kayması neredeyse dizi halinde kalp krizlerine yol açabilir - peki ya biri kalkıp da dağı havaya uçursa!
Sayfa 123Kitabı okudu
İnsan biyolojiye irca edilemez. Tıpkı sanat eseri bir resmin, yapılışında kullanılmış muayyen miktarda boyaya veya bir şarkı metninin söze irca edilemeyişi gibi... Bir cami muayyen biçim ve dizelerde şu kadar taş bloku, şu kadar harç, şu kadar kereste vs. ile yapılmıştır. Bu doğrudur, fakat cami hakkındaki gerçek bu değildir. Camî mefhumu caminin yapılışı ile ilgili malumatla tamamlanmış olmaz. Aksi takdirde bir camî ile bir kışla arasında ne fark olacaktı? Goethe’nin bir şiiri hakkında biz gramer, dil veya imlâ bakımından fevkalâde ilmî ve doğru bir tahlili şiirin mahiyetine dokunmadan bile pekâlâ yapabiliriz.Bir lisanın lügati ile bu lisanda olan bir şiir arasındaki fark gibidir bu... Şiirin mânâsı ve erişilemeyen mahiyeti vardır. Aynı şekilde, fosiller, antropoloji, morfoloji,fizyoloji insandan bahsetmezler. Meğer ki onun haricî, tesadüfi,mekanik ve mânâdan yoksun tarafı dikkate alınmış olsun... Bu misalde resim, mabed, şiir ne ise, insan da odur; bunların yapıldığı malzeme değildir. İnsan tüm ilimlerin onun hakkında söyleyebildiklerinden daha fazladır. Aliya İzzetbegovic
Reklam
"Yerin iki bin metre altında ormanlar, dağlarda deniz canlılarına ait kabuklar, fosiller var. Sadece penceremizin önündeki kavak ağacına bakarak dünyayı değerlendiremeyiz. Hadiseler de böyledir."
Sayfa 81
İyi bilirdi bütün o sözleri; Nietzsche'nin sözünü de bilirdi: En güçlü ağaçlar en derinlere kök salmak zorundadır, karanlığa, kötülüğe kadar uzanmak zorundadır. Ama bu sözler de pek bir şey ifade etmiyordu onun için. Ernest kendi karanlık yanından nefret ediyordu, o yanın benliğine hâkim olmasından nefret ediyordu. Onun esiri olmaktan, hayvani içgüdüleri tarafından yönlendirilmekten, en ilkel programlanmaların kölesi olmaktan nefret ediyordu. Ve bugün bunun kusursuz bir örneği vardı işte: Köpek gibi havayı koklayıp horoz gibi kabarması, baştan çıkarma ve fethetme yönündeki ilkel dürtüleri - tarihin şafağından kalma fosiller değilse neydi bunlar? Ya şu memelere olan tutkusu, onları mıncıklayıp emme arzusu. İçler acısı! Bebekliğin kalıntısı!
Ölümsüz köpeklerin kemirdiği, Yarı-tanrı kemikleri, Biraz taş, biraz bitki, biraz insan Şiirlerimiz: çalgılı fosiller, Tek tük, arık toprağında GECE'nin.
Sayfa 404
Fosiller
“Fosiller nüfus kâğıtlarıyla gömülmezler. Fosilleri ayıran zaman sürecinin uzunluğu, onlar hakkında ata ve soy yoluyla bir şey söylememize imkân tanımaz... İnsan evrimine dair tüm kanıtlar küçük bir kutuya sığabilir. Mevcut evrim şeması, olgudan sonra yaratılmış, tamamen insan ürünü olup, insani önyargılarla şekillendirilmiştir. Bir fosil dizisinin, bir nesli temsil ettiğine dair iddia, bilimsel bir hipotez değil, çocuk uyutmak için anlatılan; masal değerinde, eğlenceli, hatta öğretici olabilen, fakat bilimsel olmayan bir niteliktedir.”. Nature dergisinin bilim başyazarı Henry Gee
Sayfa 255Kitabı okudu
Reklam
"Doğanın içinde büyümüş olduğum için şanslıydım. Orada, yıldırım çarpmaları bana ani ölümü ve hayatın geçiciliğini öğretti. Fare yavruları , yeni yaşamların, ölümü bir parça hafiflettiğini gösterdi. Topraktan “Yerli boncukları," fosiller çıkardığımda, insanların uzun ama çok uzun bir zamandır burada bulunduklarını anladım. Kafamın üstüne konan kral kelebekleri, gece takılarım olan ateşböcekleri ve bileziklerim olan zümrüt yeşili kurbağalar sayesinde, süslenmenin kutsal sanatını öğrendim."
Sayfa 17 - Giriş
Doğanın içinde büyümüş olduğum için şanslıydım. Orada, yıldırım çarpmalan bana ani ölümü ve hayatın geçiciliğini öğretti. Fare yavru­ lan, yeni yaşamlann, ölümü bir parça hafiflettiğini gösterdi. Topraktan “Yerli boncuklan," fosiller çıkardığımda, insanların uzun ama çok uzun bir zamandır burada bulunduklarını anladım. Kafamın üstüne ko­ nan kral kelebekleri, gece takılanın olan ateşböcekleri ve bileziklerim olan zümrüt yeşili kurbağalar sayesinde, süslenmenin kutsal sanatını Öğrendim. Bir anne kurt, ölümcül şekilde yaralanmış yavrularından birini öl­ dürdü; bu bana, haşin bir şefkati ve ölümün nihayete ulaşmasına izin verme gereğini öğretti. Daldan düşen ve tekrar yukan tırmanmaya ça­ lışan tüylü tırtıllar, bir amaca yönelik çalışmayı öğretti. Kolumu gıdık­ layan yürüyüşleri, cildin nasıl canlanabileceğim öğretti. Ağaçların te­ pesine tırmanmak, günü geldiğinde cinselliğin nasıl hisler uyandırabi­ leceğini öğretti.
Geri137
564 öğeden 556 ile 564 arasındakiler gösteriliyor.