Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eda

Eda
@gabade
Ben düşündükçe var dünya, ben yok, o da yok
Öğrenci
8 okur puanı
Aralık 2014 tarihinde katıldı
Dorian’ın etkisi
Dorian'ın gerçekten de ilginç bir geçmişi vardı; onu adeta şekillendirmiş, daha da mükemmel bir hale getirmişti. Her mükemmel varlığın ardında da mutlaka bir trajedi vardı. Sanki en sıradan çiçeğin açması için bile dünyanın şiddetli doğum sancıları çekmesi gerekiyordu... Geçen gece kulüpte yemek masasında, şaşkın gözler ve ürkek bir zevkle
Reklam
Lord Henry
"Evet," diye devam etti Lord Henry, "yaşamın en büyük sırlarından biri budur. Günümüzde insanlar benliklerini sinsice kuşatan sağduyudan ölüyor; aslında asla pişman olunmaması gereken tek şeyin hataları olduğunu anladıklarında ysa iş işten geçmiş oluyor." Masada kahkaha koptu. Lord Henry bu fikirle oynuyor, onu zekice eğip
Gerçek Yüz
"Güzelliği solup gitmeyecek olan her şeyi kıskanıyorum. Senin yaptığın portremi kıskanıyorum. Benim kaybedeceğim şeye o neden sonsuza dek sahip olsun? Geçen her dakika benden bir şeyler alıp götürürken ona bir şeyler katıyor. Ah, keşke tam tersi olsaydı! O resim değişseydi de ben hep aynı kalsaydım! Neden yaptın bu resmi? Günün birinde benimle alay edecek, fena alay edecek bu resim!" Gözlerine sıcak yaşlar dolmuştu. Elini sertçe çekip kendini divana attı; yüzünü dua eder gibi yastıklara gömdü: "Hepsi senin marifetin Harry," dedi ressam yüzünde acı bir ifadeyle. Lord Henry omuz silkti. "Dorian Gray'in gerçek yüzü bu işte, hepsi bu. "

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Güzelliğin farkına varılışı
Dorian cevap vermedi, isteksizce yürüyüp portresine doğru döndü. Tabloyu görünce geri çekildi, yanakları sevinçten al al olmuştu. Gözleri, kendisini ilk kez görüyormuşçasına mutlulukla parıldıyordu. Orada öylece hareketsiz ve şaşkın kalakaldı; Hallward'ın kendisine bir şeyler söylediğinin hayal meyal farkındaydı, fakat kelimelerin anlamlarını kavrayamıyordu. Bir vahiy inmişçesine kendi güzelliğinin farkına varmıştı. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Basil Hallward'ın sözleri ona hep bir dostun abartılı iltifatları gibi gelmişti. Onları önce dinlemiş, sonra da gülüp unutmuştu. İltifatları ona bir tesir etmemişti. Sonra gençliğe düzdüğü tuhaf methiyeleri ve gelip geçiciliğine ilişkin ürkütücü uyarılarıyla Lord Henry çıkagelmişti. Lord Henry'nin sözleri, tam o anda, güzelliğinin yansımasının karşısında dururken tünı gerçekliğiyle kafasına dank etmişti. Evet, belki günün birinde yüzü kırışıp çökecek, gözlerinin rengi ve ışığı sönecek, zarif bedeni biçimini yitirip bozulacaktı. Dudaklarının kırmızısı, saçlarının altın sarısı solup gidecekti. Ruhunu besleyip zenginleştiren yaşam bedenini harap edecekti. Korkunç, çirkin, tuhaf bir şeye dönüşecekti. Tüm bunları düşününce keskin bir acı yüreğine hançer gibi saplanmış, bedeninin her zerresini titretmişti. Mavisi koyulaşıp ametist moruna dönüşen gözlerine gözyaşı bulutları çökmüştü. Sanki buzdan bir el yüreğini sıkıştırıyordu.
Lord Henry’nin konuşması
Günün birinde buruş buruş olup çirkinleştiğinizde, derin düşünceler alnınızda çizgiler bırakıp arzularınızın yangınları dudaklarınızı mühürlediğinde anlarsınız, hem de acı acı anlarsınız. Şimdi nereye gitseniz herkesi kendinize hayran bırakıyorsunuz. Bu hep böyle mi gidecek sanıyorsunuz? Olağanüstü güzel bir yüzünüz var Bay Gray. Asmayın yüzünüzü.
Reklam
Evet, gençliğin verdiği cehaletle idrak edemediği şeyler olmuştu. Bunları şimdi anlıyordu Dorian. Yaşam bir anda tüm o gözalıcı renkleriyle gözünün önüne serilmişti. Şimdiye kadar alevlerde yürümüştü sanki. Daha önce nasıl da anlayamamıştı? Lord Henry bıyık altından gülümseyerek Dorian'ı seyrediyordu. Psikolojide, hiçbir şey söylenmemesi gereken zamanlar vardır, o bunları çok iyi bilirdi. Dorian Gray hayli ilgisini çekmişti. Söylediği sözlerin onda yarattığı ani etkiye hayret ediyordu, on altı yaşındayken okuduğu, onu daha önce bilmediği konularda aydınlatan kitabı hatırladı, acaba o da benzer bir deneyim mi yaşıyordu? Havaya rasgele bir ok fırlatmıştı. Acaba ok hedefi vurmuş muydu? Ne harika bir çocuktu şu Dorian!
Gönlünün daha önce dokunulmamış telleri
Dorian Gray Antik Yunan' da tanrılara sunulan genç bir kurban gibi platforma çıktı ve iyi duygular beslemeye başladığı Lord Henry' e bakarak belli belirsiz dudak büktü. Basil'den çok farklıydı. İki dost izlemesi çok keyifli bir kontrast oluşturuyordu. Üstelik sesi de çok güzeldi. Aradan bir süre geçtikten sonra, "Arkadaşlarınızı gerçekten
Önsöz
Sanatçı güzel şeylerin yaratıc~sıdır. Sanatı açığa çıkarıp, sanatçıyı gizlemektir sanatın amacı. Eleştirmen, güzel şeylere dair izlenimlerini başka bir üs-luba ya da yeni bir malzemeye dönüştürebilendir. Hem en yüksek hem de en alçak eleştiri biçimi özyaşam öyküsüdür. Güzel şeylerden kötü anlamlar çıkaranlar, cazibeden mahrum, yoz insanlardır. Bu
Bir zamanlar (beni bırakıp gittikten nice sonraları bile) Anny’yi düşünmüştüm. Şimdi kimseyi düşünmüyorum, sözcükleri bulmak için bile çabalamıyorum. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimde: Dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere Bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları.
Sayfa 23 - Can yayınlarıKitabı okudu
‘Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.
Sayfa 176Kitabı okudu
Reklam
... Sonra birden bire ağlamaya başladım. Elimde değildi. İçin için, duyurmadan ağlıyordum, ama ağlıyordum. Ben ağlamaya başlayınca Phoebe felaket korktu, yanıma gelip beni susturmaya çalıştı, Ama bir başladı mı kesilmiyor işte. Ağladığım sırada hala yatağın kenarında oturuyordum, Phoebe kollarını boynuma dolayıp bana sarıldı, ben de ona sarıldım, ama uzun bir zaman ağlamayı kesemedim. Boğuluyorum filan sandım. Lanet şey. Vay canına, bizim Phoebe’yi felaket korkutmuştum! Lanet pencere filan açıktı, Phoebe’nin titrediğini filan hissediyordum, kızın üstünde bir tek pijaması vardı. Onu yatağa sokmaya çalıştım, ama girmedi. Sonunda sustum, ama bu çok uzun bir zaman aldı. Sonra, paltomu filan düğmeledim. Ona haberleşeceğimizi söyledim. İstersem onunla uyuyabileceğimi söyledi bana, ama hayır, sıvışsam daha iyi olacak, Bay Antolini beni bekler şimdi dedim. Paltomun cebinden avcı şapkamı çıkardım ve ona verdim. Bu çılgın şapkalara bayılır. Almak istemedi, ama üsteledim. Bahse girerim, başında o şapkayla uyumuştur. Böyle şapkaları gerçekten çok sever. Sonra ona fırsat bulursam telefon edeceğimi söyledim yine, daha sonra odadan çıktım.
Sayfa 169Kitabı okudu
Birdenbire kibrit çakmayı kestim, ona doğru uzandım. Aklımdan söyleyecek bazı şeyler geçirdim. “Hey, Sally,” dedim. “Ne?” dedi. Salonun öbür ucunda ki bir kıza bakıyordu. “Hiç canına yettiği oldu mu?” dedim. “Yani, bir şeyler yapmazsan, her şeyin batağa gireceğinden korktuğun oldu mu hiç? Yani, okulu filan seviyor musun?” “Okul mu? Felaket
Sayfa 124Kitabı okudu
... Normal insanlar gibi oynamadılar, normal aktörler gibi de oynamadılar. Anlatması çok zor. Aşağı yukarı, çok ünlü filan olduklarını bilerek, o havada oynadılar. Yani iyiydiler, ama fazla iyiydiler. İkisinden biri sözünü bitirdiğinde, öbürü soluk bile almadan, hemen söze girişiyordu. İnsanlar gerçekte nasıl konuşuyorsa, o biçimde birbirlerini sözünü keserek filan konuşuyorlardı. Sorun da buydu işte, insanların gerçekte ki konuşmaları, birbirlerinin sözlerini filan kesmeleri oyunda çok fazlaydı. Bizim Ernie’nin Village’da piyano çalışına benziyordu bu, bir bakıma. Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.
Sayfa 121Kitabı okudu
Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.
Sayfa 23 - YkyKitabı okudu
Bıçaklı süt.
Büyük, deri koltuğa gömülüp sütümü yudumlamaya koyuldum. Bardağın dibine vardığımda duygularım törpülenmiş, düşlere dalmaya hazırlanmıştım. Gözlerim birden kanser paketin içinden çıkan yaldızlı kâğıda takıldı. Burayı süpüren adamın temizlikle ilişkisi olmadığından her yer çöp doluydu. Yaldızlı kâğıt gümüş rengiydi. Büyüdü, büyüdü, büyüdü. Pırıl
Sayfa 127Kitabı okudu