Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sürgün Vermeden Sürülene..
Mavi-mor bir unutma beni, bitip duruyor karşı kıyıda. Ben onu göremiyorum, dokunup sulayamıyorum. Ama orda bittiğini biliyorum. Her birimiz çiçeğiz diye düşünmüştüm ben, Nazar Köyde renkli camlardan çiçekler ve nazar boncukları yapan adamlara bakarken. Evet hepimiz bir çiçeğiz belki. Sürgün vermeden sürüldüğümüz için öz benliğimizden, dallardan
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
Reklam
372 syf.
6/10 puan verdi
Yapıtın üslubu ve içeriği hakkında kendi görüşlerimi ve kitaptakileri yazarak neden derecelendirmede 6 sırasını belirlediğimi anlatmaya çalışacağım. İlk 3 paragraf Antik Yunan dünyası hakkında bir kısa ön bilgi veya hatırlatma olacak daha sonra eserin üslubu, yazım tarzı ve içeriği incelenecek. Bu yöntem tarihteki olaylar, kişiler ve dönemler
Devlet
DevletPlaton (Eflatun) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201926,7bin okunma
Okula uzun uzun baktıktan sonra dürbünü yine göle çevirdi. Değişen bir şey yoktu orada. Beyaz Gemi hala görünmüyordu. Göle sırtını döndü, dürbünü bir kenara koydu ve bu defa çıplak gözle yamacın aşağılarını seyre daldı. Dağın hemen dibinde, gümüş dere vadi boyunca gürül gürül akıyordu.30
Haftalardır açık denizdeydi. Bir karavelada. Hayatında ilk defa gemi seyahati yapıyordu. Bunca zaman tuzlu yel soluyup, mavinin envai çeşit tonuna baktıktan sonra ufukta kara görmek zihninde tuhaf bir tesir bırakacaktı-bilhassa böyle sisli puslu bir günde. İleriye, denizle sahilin buluştuğu çizgiye baktı. O an İstanbul'a varıyor mu yoksa İstanbul'dan kaçıyor mu anlayamadı. Seyrettikçe toprak, deryanın devamıymış gibi göründü. Dalgaların tepesine kondurulmuş, her daim kabarıp çalkalanan, insanın başını döndüren bir yerdi bu. Katı değil, sıvı bir şehir. İstanbul'a dair ilk izlenimi böyleydi ve bunu henüz bilmese de burada bir ömür geçirdikten sonra dahi bu kanısı değişmeyecekti.
Gemi baktıktan sonra
Türkiye'nin bir gemi olduğunu benzetmesi kimlerin işine geliyor?
Sayfa 317 - Tiyo yayınları
Reklam
Rolfe bir an gözlerini dikip baktı. “Bir daha topraklarıma ayak basarsan bunu hayatınla ödersin.” Bir an sustuktan sonra homurdandı, “Tanrılar Arobynn’in yardımcısı olsun.” Kalemi eline aldı. “Başka bir arzun var mı?” Celaena Rolfe’u bıraktı ama hançeri elinden bırakmadı. “Ah evet,” dedi. “Bir gemi iyi olurdu doğrusu.” Rolfe ters ters baktıktan sonra kâğıtları Celaena’ın elinden aldı.
Sarmaşık
Direkler eğik, burnumuz batmış suya; İnsan düşmanın sillesinden kaçar ya Soluğunu ensesinde duya duya Ve koşar başını hiç kaldırmadan Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu: Kaçtık güneye hiç durmadan. Birden rüzgar dindi, tüm yelkenler indi Yoğun bir hüzün çöktü her şeye, Ağırlığı hissettik, rastgele sözler ettik Sırf denizin sessizliği bozulsun diye. Nasıl ıssız bir yolda yürürken birisi Adımlarını korku ve dehşetle atar Ve dönüp adına baktıktan sonra Çevirip de başını bakmazsa tekrar Çünkü bilirse bir adım gerisinde Kendisini izleyen bir şeytan var.
Orta Dünya'nın Gizli Kahramanlarından
Çok sonraları, Ateş Yüzüğü'nü ona teslim ederken Gandalf'a şöyle diyecektir Círdan: "Bana gelince, bilirsin ki benim gönlüm Deniz'de, gün gelip son gemi de yelken açıncaya dek Limanları koruyup gözeterek, yaşamımı bu gri sahillerde sürdüreceğim." Böylelikle, Üçüncü Çağ'ın tam da son günü son defa okurun karşısına çıkar Círdan. Elrond ile Galadriel beraberlerinde Bilbo ve Frodo ile Gri Limanlar'ın Gandalf'ın kendilerini eşiğinde beklemekte olduğu kapıları önüne vardığında, "Gemi Üstadı Círdan onları karşılamak üzere öne çıktı. Uzun bir sakala sahip bu hayli uzun boylu adamın şu kırlaşmış saçı sakalıyla gayet ihtiyar bir görünümü olmakla beraber, gözlerine yıldızlarınki kadar delici bir pırıltı yerleşikti; yeni gelenlere şöyle bir baktıktan sonra eğilerek onları şu sözlerle selamladı: "Tüm hazırlıklar tamamlandı." Sonra Círdan Limanlara inen yolda onlara eşlik etti ve işte orada, beyaz bir gemi dinginlikle uzanmış onları beklemekteydi..."
Sayfa 18 - ÖnsözKitabı okudu
İbn-i Sına bir gün deniz yolculuğuna çıkar ve gemide bir lügat bilginiyle arkadaş olur. Bu âlimin devrin hükümdarlarına takdim edeceği Arapça bir sözlüğü okumaya başlar. O kadar ki birkaç gün süren bu deniz seyahati esnasında koca kitabı ezberine alır. Gemi gideceği yere varınca içindekilerin her biri bir tarafa dağılır. Lügat bilgini, eserini takdim etmek üzere hükümdarın yanma girer, girer ama gemi arkadaşı olan zâtın, yani İbn-i Sina'nın padişahtan büyük saygı gördüğüne şahit olunca şaşkınlığı iyice artar ve bu hürmetin sebebini öğrenmeye çalışır. Derken lügat âlimi eserini hükümdara takdim eder. Hükümdar da tetkik etmesi için îbn-i Sina'ya verir. Böyle yaparak kitabın değerinin olup olmadığını, yazarın ödüle layık bulunup bulunmadığını öğrenmek ister. İbn-i Sina esere biraz baktıktan sonra şunları söyler: Bu kitap yeni değildir, eskiden te'lif edilmiştir. Bu lügatçi daha önceden kaleme alman bir kitabı kendisine isnat etmiş, böylece te'lif hakkını gaspetmiştir. Bunun delili de benim. Ben bu kitabı ezbere biliyorum. İstersen sen kitabını aç, ben ezbere okuyayım! İbn-i Sina bunları söyledikten sonra kitabı başından, ortasından ve sonundan sayfalarca okur. Tabii ki lügat bilgini bu manzara karşısında son derece mahçup olur, aynı zamanda İbn-i Sina'nın, kendisinin ilk defa kaleme aldığı böyle bir eseri nasıl olup da ezberlediğini bir türlü anlayamaz.Aradan çok geçmeden mesele anlaşılır; İbn-i Sina lügati birkaç günlük gemi yolculuğu sırasında ezberlediğini, yazarın mükâfata lâyık olduğunu söyler.
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.