Birlikte yola çıktıklarında, İlhan, hayalci, tutkulu, alçakgönüllü ve inançlıydı. Hiç kuşkusuz bu ülkede insan gibi yaşamak için yetersiz, hiç işe yaramaz, dahası aptalca şeylerdi bunlar.
İlk önce değişikliğin farkına varmadı. Sadece çalışmak istemiyordu. Cansız ve neşesizdi. Bütün gün ya bir köşede oturuyor, yahut dalgın dolaşıyordu. Sanki hayatında çok mühim bir şey eksikti.
Yalnız gece ilerledikçe bende "bir sabah olsa" temennisi kuvvetleştiğini hatırlıyorum. Sabah olsa... Gece yarısı zindanında uyanan mahpus, yatağında terleyen ümitsiz hasta, bir zillet tufanında kendisini her an boğulmuş sanan biçare, velhasıl her cinsten mustarip, sabah güneşini bir şifa gibi bekler. Ve o gelir gelmez bütün sefalet ve ıstıraplarının hiç olmazsa hafifleyeceğini zanneder. Bu da gösteriyor ki insan kafası için sarahat en tabiî ihtiyaçtır. Hakikatte bütün bu zavallılar için güneşten beklenebilecek ne vardır? Hangimiz arkamızda bu zalim gözün aynı çiğ parıltı ile aydınlattığı günlerin birbirine benzeyen sıkıcı yükünü hazırlamayız?...
Dünyada her insan az çok bir felâkete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu? Felâketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine gelecekleri düşünmeliyim.
—Kabahat sizde değil sizleri bir adam sanıp da okuyanlarda!
—Bizi adam sandıkları için mi okuyorlar sanıyorsun? Dedikoduyu, ortalığı çamurlaşmayı biraz gevşetelim, görürsün bak, satış ne oluyor!
O vakitten beri de bu istidat tamamen inkişaf etmiş, Necmi, devrin bihakkın en büyük ve maruf şairlerinden biri olmuştu. Fakat onun bir kusuru, lâyık bulunduğu bütün hürmet ve itibarı görmesine mani olan büyük biri kusuru vardı. Necmi Efendi dalkavukluk edemiyor, her gün sayısı çoğalan cariyelerden ayrılıp haremden dışarı çıkmak istemeyen padişahı Allah'ın devlet ve millete bir inayeti şeklinde gösteremiyor, saray kadınlarına rüşvet yedirip büyük mansıplara geçen ve ortalığı zulme boğarak mal toplamaktan gayri bir şey düşünmeyen erkânın hayalî ehliyet ve hizmetlerini göklere çıkaramıyordu. Moskoflara ve Nemçelilere karşı mağlûbiyetten mağlûbiyete düşen intizamsız Yeniçeri ordularının inhizamlarını birer galebe suretinde tasvir edemiyor, gittikçe artan ve zulüm altında ezilen memleketi saadete gark olmuş bir ülke diye ilân edemiyordu. Ve böyle yapanların daima kendisine tercih edildiklerini, lütuflara gark edildiklerini, gittikçe kendi fevkinde mertebelere eriştiklerini ve eriştirildiklerini gördükçe, artık hiçbir şey de yazamaz olmuştu.
—...Dünyadaki bütün sanatlar, işler arasında yalnız biri hoşuma gidiyor.
— Hangisi acaba bu?
— Yemek, içmek, uyumak, eğlenmek ve sabahtan akşama kadar başıboş yaşamak sanatı.