Bu siteye ilk geldiğimde amacım buydu işte. Kritik yapmak değil, okuma sürecinde kendimi yazmaktı. İlk incelemelerim de böyledir. Eser ve okumanın beni sürüklediği duygular. Zira, artık yayıncılar eleştiri istemiyor, diyor Kemal Gündüzalp. Çok da doğru. Bunu akademisyenler yapıyor zaten. Bize böyle incelemeler lazım.
Baktım da, Sizin ve Hakan Bey'in incelemeleri daha düşer düşmez siteye, bir çok okur okuma listesine almış eserleri. İşte budur.
Aslında sık sık kendime tekrarlamışlığım oldu. Hem de çok sık. Tekrarladığım, cevabını bilip asla vermediğim bir soruydu aslında, kitapları ve filmleri neden sevdiğim. Bu ömrün hazanında, bu hüzün dolu inceleme bir kez daha sordurdu bu meşum soruyu; neden Meto? Bildiğim cevabı yine vermedim. Vermeye de hiç niyetim yok.
Asıl üzüldüğüm unutmak. İyi de unutmak bir insana bahşedilmiş en esaslı savunma mekanizması değil midir? Unutmasa insan, biter. İnsan bitmemeli. Günü biter, yeni bir güne başlar. Sevgisi birine biter, başka birine merhaba der. Zor olsa da. Aşk da, dostluk da biter. Kendi bitmemeli ama. İnsan bitmemeli.
İlk Gabriel’i hatırladım. İsmini değil de cismini. O cismin benim aklımın derinlerinden tekrar çıkıp gelen, onun bende bıraktıklarını. Puslu bir camın ardındaydı, ama hatırladım. Ne fark eder. Kokusu olmasa da rüzgarı esti. Artık dalgalanacak bir saçım yoksa da, ürperdim. Ben bitmemişim işte. İnsan bitmemeli.
Ne dersiniz, hayat yaşadıklarımız mıdır, yoksa anılarımızda kalan mıdır?
Ve çok uzun zaman beklendiğinde nadiren olan şey bile gerçekleşebilir, ben bu sözüne inandım senin Musil. Haklıymışsın.
Var olsun edebiyat. Varol Rogojin.